İKTİDAR-I DECLİYETTEN UZAK DURMAK
Cemiyette hakim olmayan müslümanlar, decliyet cereyanı içinde, içtimai makamlarda, islamiyetinden taviz vermeden ciddi hizmet veremez. (Bk: son k. 90 p.3-TL.88 p.4)
Eğer kendisine hürmet edilen bir şahsiyet ise, hakim olan menfi cereyanın içine girmekle, kendine itimat edenlerin hüsn-ü zanlarını o cereyanın lehine çevirir. Eğer bu şahıs hariçte olup
takvadarane ve merdane yaşama yolunda yürürse ve bu sebeple de şer cereyanı bu zata dokunsa, kendine hürmet edenler
şer cereyanına meyletmez ve manen kurtulurlar.
Hem bu cereyanlara musamahakarlıkla ihtilat etmek zararlıdır. Zirar ebrar eşrara ünsiyetle gaflete düşer, tekamül kanun olan hikmet-i mübaraza zail
olur.
“Hakiki ve halis bir Nur Talebesi … maruz kaldığı hapis ve zindanın,işkence ve sıkıntıların,yokluk ve mahrumiyetlerin tahkir ve tezyiflerin hikmet ve mahz-ı rahmet
neticelerini düşünür sabır ve tahammül eder. Daima hizmet-i Nuriye, ubudiyet-i İlahiye, Nurları elde edip okumaya çalışır. Günlerini bu kudsi meşgalelere vakfeder. Bu suretle sarsılmadan, fütur
ve tereddüde düşmeden imtihanı kazanır…
Her fena dedikoduda da ehl-i iman ağzından da çıksa mutlaka dinsizlerin veya münafıkların parmagı olduğu teyakkuzunu taşımalarına sebep
olmuşlardır.Dinsizlerin aleyhine, Nur Talebelerinin lehine tecelli eden bu neticeyi sonra o münafıklar gözleriyle görmüşler,ye’se ve çaresizliğe düşmüşlerdir…
Ne şekilde olursa olsun , her kimden gelirse gelsin, hangi ehl-i imanın ağzından ve elinden çıkacaksa çıksın, NurTalebelerinin ittifakını bozabilmek kastıyla
ortalığa yayılacak ittiham ve iftiralara, dedikodu ve mukabele etmeyeceğiz. Onlarla uğraşmak küçüklüğüne düşmeyeceğiz. Onlarla meşgul olup hizmete ve ibadete, Nurlara çalışmaya sarf edeceğimiz
kıymettar vaktimizi öldürmeyeceğiz. Bilhassa ve bilhassa şahıslarımıza gelen iftira ve darbelerden memnun kalacagız.Risale-i Nur’un selamet ve intişarı ve ittihad ve tesanüdümüz uğrunda icabında
haysiyet ve nefsimizi dahi feda edeceğiz.”
(Zübeyr Gündüzalp)