Günümüzün en „menfi hareketine“ karşı „müsbet hareket“ etmek


 

1.      „Müsbet Hareket“ – Lugat manası

2.      Avamın uyarılması„müsbet harekettir“

3.      Cinayet ,hıyanet ve ahlâk-ı rezile sayılan “tevazu” hangisidir?

4.      Kafir ve Münafiklara karşı „müsbet hareket“ örnekleri

5.      Kafir ve Münafilara şefkat etmek “müsbet hareket” midir?

6.      İfsad eden komitelere kahr ile dua etmek dahi “müsbet harekettir”

7.      „Müsbet hareket“ adı altında herkese “ kardeş” nazarıyla bakma” vartası

 

 

1.     „Müsbet Hareket“ – Lugat manası

 

·         „Müsbet hareket“:

·         …Allah'ın (C.C.) emrine uygun,

·         tahribkar ve tecavüzkar olmayan,

·         yapıcı ve tamir edici tarzda olan,

·         mizanadalet veinsafa uyan hareket.” (Lugat - Abdullah Yeğin Ağabey)

 

O halde „Menfi hareket“  tahbribkar ve tecavüzkar, kanun ve nizama uymayan hareket ise, günümüzdeki en „menfi hareket“ Risale-i Nurların sahdeleştirilmesi ve bu „sahte Risalelelerle“ yeni bir dinin sinsice tesis edilmesidir.

 

Böylesine „menfi harekete“ karşı yapıcı ve tamir edici „müsbet hareket“ olan Nurların muhafazası ve bu hainlere karşı şeriatın gösterdiği mücahede mi tenkide layık, yoksa Nurların tahrif ve su-i istimali mi?

 

 

“Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bahusus avam-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeairlerin kırılması ile bozulmağa yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur’an’ın i’cazıyla ve geniş yaralarını Kur’anın ve imanın ilâçları ile tedavi etmeğe çalışıyor. Ş:179

 

 

 

2.     Avamın zihinlerini karıştıracak iddialar yayılınca,onları kurtarmak için gereken izahat neşredilmelidir, bu „müsbet harekettir“:

 

“Şimdilik o hâdisat-ı gaybiyenin yüzer misallerinden -mülhidler tarafından avamın akidelerini bozmak fikriyle işaa edilen- yirmiüç mes’eleleri, tevfik-i Rabbanî ile gayet muhtasar bir surette beyan edilecek. Ve o mes’eleler mülhidlerin tahmini gibi zarar vermemekle beraber, her biri bir lem’a-i i’caz-ı Nebevî olduğu görünmekle ve hakikî tevilleri isbat ve izhar edilmekle akide-i avamı kuvvetlendirmeğe mühim bir sebeb olmasını rahmet-i Rabbanîden rica edip hatiatımı ve galatatımı afv u mağfiret altına almasını Rabb-ı Rahîmimden niyaz ederim.”                                                                                                          Ş:582


İşte bunun içindir ki, ehl-i nifakın hilekârane propagandasına karşı, kardeşlerimi sâbık üç nokta ile ikaz ediyorum. Onlara gelen hücumu def'e çalışıyorum.

Mektubat ( 419 )

 

 

 

 Hz. Üstad Bediüzzaman hayatı boyunca Tağutlara, Süfyanî Deccallara karşı kefenini boynuna sararak mücadele ettiği ve Afyon hapsinde Av. Ahmet Hikmet Gönen: “Üstadım müdaffatımızdan şu Deccal mevzuunu çıkarırsak işimiz kolay olur” isteğine karşı: “Bunları müdafaattan çıkarırsak, bizim ne kıymetimiz kalır.” demiş ve reddetmiştir. Ama sonra, şu zamanın teğayyürünü tersinden alan ve büyük hürmete mazhar bir zat; Hazret-i Bediüzzamanın “Kâfir-i mutlak” dediği, “süfyanî deccal” dediği menhus şahısları televizyonlarda -hiçbir mecburiyeti yokken- medh-ü sena ettiğini gördük... (A. Badıllı)

 

3.     Cinayet ,hıyanet ve ahlâk-ı rezile sayılan “tevazu” hangisidir?

 

O meçhul zât, izzet-i ilmiyeyi firavuncuklara karşı muhafazamı bir enaniyet tevehhüm etmiş. …

 

         Evet bu zamanda dinsizlik hesabına, benlikleri firavunlaşmış derecede ve imana ve Risale-i Nur'a hücumları zamanında onlara karşı tedafü' vaziyetimizde tevazu ve mahviyet göstermekbüyük bir cinayet ve hıyanettirVe o tevazu, tezellül hükmünde bir ahlâk-ı rezile olur.

Onlara karşı izzet-i diniyeyi ve şerafet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için kahramancasına bir sebat bir kuvve-i maneviyeyi göstermek, acaba hiçbir vecihle hodfüruşluk olur mu? Hiçbir şöhretperestlik ve enaniyet olur mu ki, o zât öyle tevehhüm etmiş.

Emirdağ Lahikası-2 ( 153 )

 

Şimdi bu zamanda bilfiil İslâmiyet'e dehşetli darbeleri vuran, binler lânete, nefrete müstehak olanlara ehemmiyet vermemek gibi bir halet, mü'min ve müdakkik bir zâtın vazife-i kudsiyesine muvafık gelemez.

 Emirdağ Lahikası.1(205)

 

 

 

 

4.     Kafir ve Münafiklara karşı „müsbet hareket“ örnekleri

 

Hem eski harb-i umumînin nihayetinde İstanbul'da İngilizlerin başkumandanının eline benim İngiliz aleyhine şiddetli yazdığım Hutuvat-ı Sitte ve başpapazına tahkirkârane sözlerim eline geçtiği halde, beni mahvetmek yüzde yüz ihtimali varken, hiddetini geri alıp ilişmemesi

Emirdağ Lahikası-1 ( 246 )

 

 

 

Hem Ankara'da divan-ı riyasetinde pek çok meb'uslar varken Mustafa Kemal şiddetli bir hiddet ile divan-ı riyasetine girip, bana karşı bağırarak: "Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyler yazıp içimize ihtilaf verdin." Ben de onun hiddetine karşı dedim: "Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur." ….

..ikinci gün hususî riyaset odasında: "Hücumat-ı Sitte"nin "Birinci Desise" içinde bulunan "Meselâ: Ayasofya Câmii ehl-i fazl u kemalden ilâ âhir..." cümlesinden başlayan, tâ "İkinci Desise"ye kadar, bir saat tamamen ona söyledim. Bütün hissiyatını ve prensibini rencide ettiğim halde bana ilişmemesi, ….

Emirdağ Lahikası-1 ( 246 )

 

 Münafıkların ve efallerinin teşhir edilmesine Risale-i Nurdan örnekler:

 

Risale-i Nur'un mahrem bir parçasında elli sene evvel bir hadîsin tefsirinde,

·              cebrî kanunlarla şapkayı giydiren

·              ve Din-i İslâm'ı bu mübarek Türk Milletinden kaldırmak için Lozan Muahedesinde söz veren

·              ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakikî Müslüman-Türk'ü protestan yapamayan

·              ve Millet-i İslâm için pek çok zararlı olduğunu ef'aliyle isbat eden

·              ve hadîs-i şerifin haber verdiği o müdhiş şahıs kendisi olduğunu hayat ve mematıyla gösteren Mustafa Kemal'e bir mahrem eserde

·              "Din yıkıcı Süfyan" dediğimizi

·              ve "kalblerdeki sevgisini bozmağa çalıştığımızı" isnad edip kararnamede mahkûmiyetimize sebeb olduğunu                                                                        Emirdağ Lahikası-2 ( 52 )

 

 

Hem bu kahraman milletin ebedî bir medar-ı şerefi ve Kur'an ve cihad hizmetinde dünyada pırlanta gibi pek büyük bir nişanı ve kılınçlarının pek büyük ve antika bir yadigârı olan Ayasofya Câmii'ni puthaneye ve Meşihat Dairesini kızların lisesine çeviren bir adamı sevmemek bir suç olması imkânı var mı?

Şualar ( 385 )

 

 

 

„Lozanin icyüzü“ yazısında hem gizli entrika hem şahıslar teşhir ediliyor

 

Gizli anlaşmanın entrikası:

 

·        Türkler'e dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun'î istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ileYahudiliktir.

·        Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur.

·   Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika'da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türk'ün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır.

·       Yani masonluk hasebiyle Kur'anın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak.

·     Hayim Naum müdhiş plânının zeminini Amerika'da hazırladıktan sonra İngiltere'ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:"Siz Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyet'i ve İslâmî temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum.

·  Aynı Hayim Naum, Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet'i kendine dost bulmuş.

·    Onun için üçü birleşmiş ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mani' kalmamıştır.

·  Hayim Naum o sırada Ankara'ya kadar da uzanarak plânın muvaffakıyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde -yani Mustafa Kemal yanında- emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki bu tesir, mahud mevzuda Hayim Naum'dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türk'ü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

 

Emirdağ Lahikası-2 ( 32 - 33 )

 

 

 Yani Mustafa Kemal ve İsmet'in verdikleri karar, Türk Milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır.

Emirdağ Lahikası-2 ( 32 )

 

  elbette o adam, o Lozan Muahedesinde verdiği dehşetli fikrini isbat etmiş ki, Din-i İslâm'a gayet muzır olarak hadîsin haber verdiği adam bu zamanda o şeftir.

Emirdağ Lahikası-2 ( 42 )

 

  

Süfyan zendakanın başı,

çahşlerin çahşi,

Yahudilerin en habislerinden,

zalimlerin en zalimi(bir şeytan-ı ahbestir.)

 

(Rumuzat-ı semaniye 29.mektubun sekizinci kısmı sf : 105)

 

 

 

 

 Elhasıl, “... geçen sene tımarhanede tahsil ettiğim dersi, şimdi bu mektebde itmam ettim

..... Musibet zamanının uzunluğundan, uzun dersler gördüm. Dünyanın ruhanî lezzeti olan

hüzn-ü masumane ve mazlumaneden, zayıfa şefkat ve gadre şiddet-i nefret dersini aldım.”

D:45

 

Kur’anda bizlere nümune-i imtisal gösterilen sahabelerin sahib oldukları şiddet ve nefret; tevazu ve

merhamet hisleri hakkında (5:54 ve 48:29.) ayetleri örnek gösterilebilir.

Ey îmân edenler! Sizden kim dî ninden dönerse (bilsin ki), Allah ileride (on ların yerine)öyle bir kavim getirir ki, (O) onları sever; ve (onlar da) O’nu se ver ler; (o bahtiyâr insanlar)mü’ min lere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı şiddetlidirler! Allah yolunda ci hâd ederler ve hiçbir dil uza tanın kınamasından korkmazlar!İşte bu, Allah’ın bir ihsânıdır ki, onu (kendi lüt fundan rızâsına yönelen kul la rın dan)dilediğine verir. Çünki Allah, Vâsi' (ihsânı bol olan)dır, Alîm (hakkıyla bilen)dir.(5:54)

 

Bütün levm ve itab ve nefret, heva ve hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet

Hüda'ya tâbi olanlar üstüne olsun. Âmîn…” H:62

 

 

5.     Kafir ve Münafilara şefkat etmek “müsbet hareket” midir? 

 

Evet «Kâfir ve münafıkların Cehennem’de yanmalarını ve azab ve cihad gibi hâdiseleri kendi şefkatına sığıştırmamak ve tevile sapmak, Kur’anın ve edyan-ı semaviyenin bir kısm-ı azîmini inkâr ve tekzib olduğu gibi, bir zulm-ü azîm ve gayet derecede bir merhametsizliktir.
Çünki masum hayvanları parçalayan canavarlara himayetkârane şefkat etmek, o biçare hayvanlara şedid bir gadir ve vahşi bir vicdansızlıktır.

·        Ve binler müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden

·        ve yüzer ehl-i imanın sû-i akibetine ve müdhiş günahlara sevkeden adamlara

şefkatkârane tarafdar olmak ve merhametkârane cezadan kurtulmalarına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana dehşetli bir merhametsizlik ve şeni’ bir gadirdir.»            

             (Kastamonu Lâhikası sh:75)


O halde afv ve müsamahanın amel-i sâlihten sayıldığı makamları olduğu gibi, meşru olmayıp mes’uliyet getiren kısmı da vardır. Bu kısımları da şeriat tayin eder ve etmiştir.

 

  Altıncısı: Bana bidayette hizmet eden Ömer, namaza başladı, şarkıları bıraktı. Fakat bir akşam, kapıya yakın bir şarkı kulağıma geldi, evrad ile meşguliyetime zarar verdi. Ben hiddet ettim, çıktım gördüm ki; hilaf-ı âdet Ömer'dir. Ben de hilaf-ı âdet bir tokat vurdum. Birden, sabahleyin hilaf-ı âdet olarak Ömer, başka hapse gönderildi.

 

 Yedincisi: Hamza namında onaltı yaşında sesi güzel olmasından şarkı söylüyor, başkalarının da iştihalarını açıyor, haylazlık ediyordu. Ona dedim: "Böyle yapma, tokat yiyeceksin." Birden, ikinci gün bir eli yerinden çıktı, iki hafta azabını çekti.

 

Evet, doğrudur.

Hamza

Şualar ( 334 )

 

Türkçe Olimpiatlarında ise genç kızlara (!) dahi şarkı söyletenlere hiddet etmek tam  mizan, adalet ve insafa uyan harekettir.

 

 

 

 

6.     İfsad eden komitelere kahr ile dua etmek dahi mizan, adalet ve insafa uyan “müsbet harekettir”

 

Bu mübarekleri ifsad eden komiteler kahrolsunlar!.. Allah bu hemşirelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhafaza eylesin, âmîn.

Lem'alar ( 203 )

 

BEDİÜZZAMAN'IN SARIĞINI ÇIKARIP ZORLA ŞAPKA GİYDİRMEK İSTEYEN VE ANADOLU HALKINA ÖKÜZ DİYEN CHP Lİ VALİ NEVZAT TANDOĞANIN İBRETLİK HAZİN SONU...

Başından bul nevzat...

Bediüzzaman Said Nursi ile Ankara Valisi Tandoğan arasında sarık tartışması yaşanır. Bediüzzaman'ın başındaki sarığı çıkartıp, zorla kasket geçirmek ister. Bediüzzaman, 1943 yılında 8 senedir mecburi ikamete tabi tutulduğu Kastamonu'da tutuklanarak, otobüsle Çankırı yoluyla Ankara'ya mevcutlu olarak getirilir. Birkaç gün Şamanpazarı'nda bir otelde konaklar. Daha sonra İsparta'ya ve civar illerden toplanan 126 talebesiyle de Denizli hapishanesine sevk edilecektir.

andoğan'ın Bediüzzaman'ın Ankara'ya geldiğinden haberi vardır. Vali, makamında Said Nursi ile görüşmek ister. Memurları ile haber gönderir. Hadisenin görgü şahidi Selahattin Bey, inebolu'nun meşhur ailelerinden ve eşrafından Nazif Çelebi'nin oğludur. Hadise günü vilayette Tandoğan'ın odasının önündedir.

Olayı aynen şöyle anlatır: "Mübarek Ramazan ayının sonlarında sıcak bir gündü. Valinin kapısında idim. Memurlar Bediüzzaman'ı getirdiler. Beraberce içeri valinin odasına girdiler. Sonra memurlar çıktı. Kapı kapandı, içeriden şiddetli sesler geliyordu. Sonra zil çaldı, kapıcı içeri girdi. Tekrar kapıcı çıktı. Bu esnada Bediüzzaman, hiddetle Tandoğan'a 'Ben sizin ecdadınızı temsil ediyorum. Kıyafet kanunu münzevilere tatbik edilmez. Ben dışarı çıkmıyorum. Beni icbarla siz çıkarıyorsunuz. Bu sarık bu başla çıkar...Başından bul nevzat... diye ona hiddetle bağırdı...

Bu esnada odacı elinde 25 kuruşluk adi bezden yapılmış eski bir kasketle dışarıdan geldi. Valinin odasına girdi. Üst kattan bazı memurlar evrakları getirip polislere teslim ettiler. Bu esnada Bediüzzaman, 'Selahattin korkma! Allahaısmarladık" diye seslenerek polis ve jandarmalarla yürüyüp gitti.

"ULAN ÖKÜZ ANADOLULU"

1943-1944 yıllarında CHP'nin Ankara il Başkanı ve aynı zamanda Ankara Valisi olan Nevzat Tandoğan'ın bir diğer görevi de Ankara Belediye Başkanlığı'ydı. Tandoğan, "Bu memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz" sözleriyle sık sık anılır. Tandoğan, 3 Mayıs 1944'te tutuklanıp huzuruna çıkarılan merhum Osman Yüksel Serdengeçtı'ye hitaben aynen şöyle demiştir: "Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa, bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek, ikincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek."

Ve hazin sonu...

CHP il başkanlığı hem de valilik görevini yürütüyordu. Bediüzzaman'ın sarığını başından çıkarmaya çalışan Tandoğan'ın kariyeri ibretlik bir sonla noktalanmıştı.

Dönemin gazete haberlerine göre, Ankara sosyetesi ve Rus Büyükelçiliği'nin de doktoru olan Neşet Naci Arcan, 16 Ekim 1945 tarihinde muayenehanesinde silahlı saldırı sonucu öldürülür. Cinayetten haberi olan Vali Tandoğan'ın olayı örtbas etmek için yetkisini kötüye kullanarak Reşit Mercan adlı gencin tehditle saldırıyı üstlenmesini sağladığı iddia edilir. Mercan polislere teslim olur. Mahkeme sırasında Reşit Mercan'ın şahidi dönemin Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay, silahı kendisinin temin ettiğini söyler. Hadise Ankara'da şok tesiri yapar. Suçu üstlenen Reşit Mercan'ın Vali Nevzat Tandoğan ile saldırıdan önceki gece bir saat görüştükleri ortaya çıkar. Ankara Cinayeti olarak da bilinen ve uzun süre gündemi meşgul eden hadisenin aydınlatılamamasında Vali Tandoğan'ın parmağı olduğu anlaşılınca mahkeme Bolu'ya alınır. 8 Temmuz 1946 günkü duruşmada istinabe ile ifadesi alınan Tandoğan, mahkemede cinayeti kasten ve bilerek örtbas etmekle suçlanır. Tandoğan, Ankara'ya dönüşünde sabah saatlerinde evinin yatak odasında başına kurşun sıkarak intihar eder...

 

 

 

 

7.     „Müsbet hareket“ adı altında herkese “ kardeş” nazarıyla bakma” vartası

        

Hakikî Musevîliğin değil, siyonizmin ve ırkçılığa dayanan Yahudiliğin beynelmilelleşmiş bir şekli olan Masonluk, beşer cem’iyetlerinin aralarındaki cem’iyet rabıtasından imanî bağları koparıp, yerine sahte ve nazarî ve menfaat tesadümleriyle mahmul insan kardeşliği doktrinini ikame etmiş …

(Tılsımlar-zeyl.G.m)

 

 

 

Bu bakımdan Muhafız ve Bekçi vazifesi “müsbet harekettir”.

 

Müsbet hareket düsturuna riayet etmek, bazılarının ısrarla kabul ettirmeye çalıştığı gibi, hukuk-u umumiyeye taalluk eden azim zulümler karşısında sessiz kalmak değildir.