HAREMLİK VE TESETTÜR AYETLERİ

 

Bugünki ictimaiyatta aşırı dereceye varan nisa ve erkek ihtilatı ve yaşanan karma hayat ve açık-saçıklık, millî ahlakı ve diyanet hislerini çok fena darbeleyip anarşiliğe yol açmıştır. Resmî ve gayr-ı resmî şahsiyetler ve hamiyet-perverler birleşerek kuvvet kazanıp ciddi tedbirler alınması zaruridir. Aksi halde tarihî şahsiyete sahib milletimizin akıbeti, felakettir.

Tarihçe-i Hayatta mevcud durumu tasvir eden şu ifadeler var:

 

Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taûn felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze îman esaslariyle mi? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız îman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum....

Ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve îmanını terennüm ediyorum. Yalnız Kur'ânın tesis ettiği tevhid ve îman esası üzerinde işliyorum.. ki İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur.

Bana, "Sen şuna buna niçin sataştın?" diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeğe, îmanımı kurtarmağa koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış. Ne ehemmiyeti var? ” T:628

 

  Bu büyük manevi çöküşün önlenmesi için  öncelikle  maarifte kız-erkek ihtilatının tefrik edilmesi, yani kız-erkek karmasını kaldırmak ehemmiyetli bir tamir  vesilesi olur.

Bediüzzaman Hz. geniş daire tabir edilen ictimaiyatta ehemmiyetli bir vazifenin, mevcud bid’aları kaldırıp şeairi ihya etmek olduğunu tekrarla söyler. Hatta Ankara’da ilk meclis kurulduğu zaman Bediüzzaman’ın mebuslara dağıttığı beyannamesinin şeaire de temas eden kısmında diyor ki:

 

 “Şu inkılab-ı azîmin temel taşları sağlam gerek. Şu meclis-i âlînin şahsiyet-i maneviyesi -sahip olduğu kuvvet cihetiyle- mana-yı saltanatı (yani devlet idaresini) deruhde etmiştir. Eğer şeair-i İslâmiyeyi bizzat imtisal etmek ve ettirmekle mana-yı hilafeti (yani İslam devletlerinin ortak idare makamını) dahi vekâleten deruhde etmezse, hayat için dört şeye muhtaç, fakat an’ane-i müstemirre ile günde lâakal beş defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini unutmayan bu milletin hacat-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse, bilmecburiye mana-yı hilafeti tamamen kabul ettiğiniz isme ve lafza verecek. O manayı idame etmek için kuvveti dahi verecek. Halbuki Meclis elinde bulunmayan ve Meclis tarikıyla olmayan böyle bir kuvvet, inşikak-ı asaya sebebiyet verecektir. Bilirsiniz ki ebedî düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız, İslâmın şeairini tahrib ediyorlar. Öyle ise zaruri vazifeniz, şeairi ihya ve muhafaza etmektir. Yoksa şuursuz olarak şuurlu düşmana yardımdır. Şeairde tehavün, zaaf-ı milliyeti gösterir. Zaaf ise düşmanı tevkif etmez, teşci’ eder.” Ms: 101

 

 

Şeair nedir? Şeair : Dinden gelen ve cemiyette aleni yaşanan adetlerdir. Bu şeair, milletin dinî hissiyatını canlı tutan en önemli vesiledir. Bilhassa taife-i nisanın, yani kız ve kadınların erkeklerle bir mekânda beraber ve serbest bulunmaları ihticab ayetine aykırı bir bid’a olup şeaire aykırıdır ve dinî hissiyatı tahrib eder ve gelen nesli faziletsiz ve nefisperest yapar. Evet, cemiyet ekseriyetinin anlayış ve yaşayışının tesiri nazara alınmalıdır.

 

“Hicab; yani tesettür âyetleri, üç de­fada, üç mer­tebeyi natık olmak (beyan etmek) üzere nazil olmuştur.

Birincisi: (33:59) âyet-i kerimesiyle yüz­lerini ört­mekle mükellef oldular.

İkincisi: (33:53) ihticab âyet-i kerimesi mukte­zasınca irha-ı hicab (yani: perdeyi in­dir­mek ve perde arka­sında kalmak; kadın-erkek bir arada olmamak) ile emrolundu ki, harem ile selâmlığı ayır­mak, yani kadınlarla erkekle­rin mekânlarını (yerlerini) ayırmak, ihtilat ettirmemek de­mektir.

Üçüncüsü: (24:31 ve 33:33) âyet-i keri­meleri mu­ci­bince, şer’î bir zaruret olma­dıkça kadınların ha­nele­rinden çıkmaları (cemiyete çıkmaları) nehyolundu (yasaklanıp haram kılındı) ki, bazı ümmehat-ı mü’­mi­nîn, vü­cudlarının karaltısını bile gös­termekten sakı­nır­lardı.” (Sahih-i Buhari Muhtasarı, ci:1, sh:140, 120. hadisin izahından)

Mezkûr (33:53) âyetinin tefsirinde şöyle denili­yor: «Bu âyetten sonra harem (yani kız ve kadınların erkeklerden ayrı yerde bulunmaları) farz kılınmıştır ki; o za­mana kadar Arab’da âdet değildi. (Harem usûlü) hem erkek­lerin hem kadınların kalbleri için daha ziyade te­miz­lik­tir. Yani şeytanî ve şehevî hatıra­lardan, vesvese­lerden uzaklaşılır, iffet ve ismet hisleri daha ziyade yükselir; edeb, nezahet, takva, ihti­ram artar.» (Elmalılı Tefsiri 3921)

“Resul-i Ekrem (A.S.M.) «Nakl-i sahih-i kat’i ile fer­man etmiş ki: اِذَا مَشَوُا الْمُطَيْطَاءَ وَخَدَمَتْهُمْ بَنَاتُ فَارِسَ وَالرُّومِ، رَدَّ اللّٰهُ بَاْسَهُمْ بَيْنَهُمْ وَ سَلَّطَ شِرَارَهُمْ عَلَى خِيَارِهِم [1]deyip “Ne vakit size Fars ve Rum kızları hiz­met etti; o vakit belanız, fitne­niz içinize gire­cek, harbiniz dahilî ola­cak, şerirleriniz başa ge­çip, ha­yırlılar ve iyi­le­ri­nize musallat olacaklar!” haber vermiş. Otuz sene sonra, haber verdiği gibi çıkmış.” M: 107

 

Ayet ve hadisler, umum zamanlara bakan ders ve ikaz­ları verirler. Bu kaide-i diniyece bu hükümler, kıyamete kadar câridir.

Evet, bilhassa âhirzaman fitnesinde kadınların cemi­yete çıkıp, erkekler arasında karışık ve serbest bulunmalarının mahzur­larını anlatan Bediüzzaman Hazretleri bir eserinde veciz ve yarı-manzum bir ifadeyle şöyle der:

 

“Kadınlar yuvalarından çıkıp  beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli (HAŞİYE)

Mimsiz medeniyet, [2] taife-i nisâyı yuvalardan uçur­muş, hür­metleri de kırmış, mebzul metâı[3] yap­mış. Şer’-i İslâm [4]on­ları

Rahmeten davet eder eski yuvalarına.  Hürmetleri orada, ra­hatları evlerde, hayatı âilede. Temizlik ziynetleri.

Haşmetleri [5] hüsn-ü hulk,[6] lütf-u cemâli [7] ismet,[8] hüsn‑ü kemâli [9] şefkat, eğlencesi evlâdı. Bunca esbab-ı ifsat,[10]demir se­bat ka­rarı

Lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvanda [11] güzel karı gir­dikçe, riyâ ile rekabet, haset ile hodgâm­lık [12] depretir damar­ları.

Yatmış olan hevesat birden bire uyanır. Taife-i ni­sâda ser­bestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ah­lâk-ı seyyienin bir­den bire inkişafı.

Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu suret­ler denilen küçük cenazelerin, mütebessim mey­yitlerin [13] rolleri pek az­îmdir. Hem müthiştir tesi­ri.HAŞİYE

Memnu heykel ,[14] suretler, ya zulm-ü mütehaccir,[15] ya mü­te­cessid riyâ, [16] ya müncemid hevestir. [17] Ya tılsımdır; celb eder o habis ervahları.” S:727

 

Bir hadis-i şerifte de açık-saçık dolaşan kadınlar hakkıda şöyle buyurulu­yor:

Resulullah (A.S.M.): Benden sonra er­keklere ka­dınlardan daha zararlı bir fitne, bir imtihan vesilesi bırakmadım.[18]

«Nitekim “Kadınlar şey­tanın ağlarıdır” denil­miştir. Şeytanlar (ifsad cereyanları) başka tarik [19] ile aldata­madıkla­rını, en ziyade kadınla aldatır.[20]» (Elmalılı Tefsiri sh: 1471)

 

Gizli cereyanın şeair cihetiyle yaptığı manevi tahribatı, ikaz makamında şöyle anlatılır:

“Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalalet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle- cemiyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevi ve bir ruh-u habis olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumi ve kalb-i külliyi bozuyor. Ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an’ane ile gelen hissiyat-ı mütevariseyi yandırıyor.” K: 55

 

Geniş daire tabir edilen ictimaiyatta vazife alanların en ehemmiyetli vazifeleri hakında şu beyan var:

“Hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ünvanı ile şeair-i İslâmiyeyi ihya etmektir. Âlem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve manevi tehlikelerden ve gadap-ı İlahîden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hâdimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır.” E:265

 

“Dinimizin tesettür gibi kat’i emirleri, resmiyet ve gayr-ı resmiyet veya zaman ve şartlara göre değişmez. Binaenaleyh büyük ekseriyeti müslüman olan bir cemiyette devlet, dine sarahatla aykırı düşen haram bir kıyafet şeklini, kanuni mecburiyet olarak getiremez. Çünkü halk ekseriyetine dayanan Cumhuriyetin mahiyetine aykırı düştüğü gibi, aynı zamanda vatandaşı devlet emri ile dinin emri arasında sıkıştırmış olur ki, bu durum din ve vicdan hürriyetlerine sarahatla aykırı düşer. Kanunlar ise, hakiki hürriyet rejiminin esaslarına aykırı olamaz.” İslam Prensipleri Ansiklopedisi:3790. p.



 

 

 

 

 


[1] Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), no. 2262; el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha, 954; el-Heysemî, Mecme­u’z-Zevâid, 10:232, 237.

(HAŞİYE) Tesettür Risalesinin esasıdır. Yirmi sene sonra müellifinin mahkûmiyetine sebep gösteren bir mahkeme, kendini ve hâkimlerini ebedî mahkûm ve mahcup eyle­miş. (Bediüzzaman)

[2] vahşilik ve alçaklığı beğenen bozuk me­deniyet

[3]çok olduğundan ve çokça herkesin eline geçtiğin­den değersizleşmiş

[4] İslâm Şer’iatı, dinimizin bütün emir ve ya­sakları

[5] büyüklük ve heybet

[6]ahlâk güzelliği

[7]güzelliğin hoş olanı

[8] günah işle­meme

[9]olgunluk gü­zelliği

[10]milletin ahlâkını ve din duygularını bozan sebebler

[11]kardeşler top­luluğunda

[12] kendini düşünen, ben­cillik

[13] cansız ölülerin

HAŞİYENasıl meyyite bir karıya nefsanî nazarla bak­mak nefsin dehşetle alçaklığını gösterir. Öyle de, rah­mete muhtaç bir biçare meyyitenin güzel tasvirine müş­tehiyâne bir nazarla bakmak, ruhun hissiyât-ı ulviyesi­ni söndürür.(Bediüzzaman)

[14]dinin haram kıldığı heykel

[15] taş ha­line gelmiş zulüm, yani zâ­lim ve azgınların heykelleri

[16]kötü ahlâk olan insanlara iyi görün­mek iste­ğinin, güya insan cesedi haline gelerek görünün hale gelmiş şekli

[17] boş eğlen­celeri isteyen heves duygusu­nun güya donarak görünür hale gelmiş şekli

[18](Bk. Risale-i Nur'un Kudsî Kaynakları Hadîs sıra No: 266), S.M. ci:8 sh:227 hadis:97 ve 98,99. hadisler de aynı manada olup, İ.M. 36.kitab-ül fiten 19.babı da kadın fitnesi hakkındadır.

[19]yoldan

[20]K.H. 2802