Tesettür

            “Setr” masdarından alınan tesettür, örtünmek demektir. Şeri’at lisanında, taife-i nisanın şeri’atta beyan edildiği gibi vücudun bütününü vücud yapısını belli etmiyecek şekilde örtmektir.

            Tesettür, yani örtünme ve elbise gi­yinmek; so­ğuk ve sıcaktan korunma ve tezeyyün gibi hik­metlere münha­sır değildir.

           

 

Hz. Üstad şöyle bir hikmeti nazara verip diyor ki:

 

“Cenab-ı Hak, insandan başka ziruh mahlu­ka­tına fıtrî birer libas giydir­diği gibi; meydan-ı haşirde sun’î libas­lar­dan üryan olarak fakat fıtrî bir libas giy­dirmesi, ism-i Hakîm muktezasıdır. Dün­yada sun’i liba­sın hikmeti, yal­nız so­ğuk ve sıcaktan muhafaza ve zinet ve setr-i avrete münhasır değildir. Belki mühim bir hik­meti, insanın sair nevi­lerdeki tasar­ruf ve münasebe­tine ve ku­mandanlı­ğına işaret eden bir fihriste ve bir liste hük­mün­dedir. Yoksa kolay ve ucuz, fıtrî bir li­bas giydi­re­bilirdi. Çünki bu hikmet ol­mazsa; muhtelif pa­çav­raları vü­cuduna sa­rıp gi­yen insan, şuurlu hayvana­tın naza­rında ve onlara nisbe­ten bir mas­kara olur, ma­nen onları güldürür. Meydan-ı ha­şirde, o hikmet ve münase­bet yok. O liste de ol­maması lâzım gelir.” M:384

 

            Mezkûr hikmet, yalnız elbiseye münhasir değildir. Belki insa­nın ca­mi’ fıtratıyla her şeye muhtaç yaratıldığına ve her şey insa­nın ihti­yacatına hizmet etmekle insanın Hi­la­fet-i Arziyeye sa­hib kılındığına ve böylece insanın en mükem­mel mahluk ola­rak ah­sen-i takvime çıkarıldı­ğına da işaret eder.

           

 

Evet, Hz Üstad bir ayeti şöyle tefsir eder:

            اَلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ اْلاَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً: Kur’an-ı Kerim, bu cümle ile beyan ettiği kudret-i İlahiyenin azametiyle insanları ibadete teşvik edip heyecana getiriyor. Şöyle ki:

            Ey insanlar! Arz ve semayı sizlere muti’ ve hizmetkâr yapan zât, yaptığı şu iyiliğe karşı ibadete müstehaktır; ibadetini ediniz. Ve keza insanların faziletine ve yüksek bir kıymete mâlik olduğuna ve indallah mükerrem bulunduğuna bir îmadır. Sanki beşere emrediyor: Ey beşer! Yüksek ve alçak bütün ecramı sizin istifadenize tahsis etmekle sizlere bu kadar i’zaz ve ikramlarda bulunan Cenab-ı Hakk’a ibadet ediniz! Ve sizlere yaptığı keramete karşı liyakatınızı izhar ediniz.” İ:99

           

Hem, “Nasılki kâinatın sahibi, kâinattan zemini ve zeminden nev-i insanıintihab edip gayet büyük bir makam, bir ehemmiyet vermiş.” G:102

            Bu ve benzeri ifadelerden insanın bütün varlıklara ihtiyaç duyacak cami fıtratiyle bütün varlıkara muhtaç kılınmasından, Allahın nazarında kıymetli ve müntehab bir varlık olduğu anlaşılıyor.

           

 

            Bediüzzaman Hazretleri, idam planı ile verildiği Eskişehir Ağırceza Mahkemesinde, tesettür-ü nisvanı  mü­da­faa ederken şöyle diyor:

             

“İşte ben de adliyenin mahkemesine de­rim ki: Binüçyüzelli senede ve her asırda üçyüzelli milyon müslü­manların hayat-ı içti­maiyesinde kudsi ve hakiki bir düs­tur-u İlahî yi üçyüzelli bin tefsirin tasdik­lerine ve itti­fakla­rına istinaden ve bi­nüçyüz se­nede geçmiş ecda­dımızın iti­kad­larına iktidaen tefsir eden bir adamı mah­kûm eden haksız bir kararı, elbette ruy-i zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir diye ba­ğırı­yorum. Bu as­rın sağır kulakları dahi işitsin!..” Ş:448

             

 

Kur’annın يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ ِلاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلاَبِيبِهِنَّ

(33:59) ilâ âhir… âyeti, te­settürü emrediyor . Medeniyet-i sefihe ise, Kur’anın bu hük­müne karşı muhalif gidiyor. “ L:196

şeklindeki iddiaya Hz. Üstad, müdellel ve uzun bir cevap veriyor.

           

            Hem “Kur’an merhameten, kadınla­rın hür­me­tini muhafaza için,haya per­desini takmasını emre­der. Ta hevesat-ı rezilenin ayağı altında o şefkat ma­den­leri zil­let çek­mesinler. Âlet-i hevesat, ehemmiyetsiz bir me­ta’ hükmüne geçme­sinler. Medeniyet ise, kadınları yu­va­la­rından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baş­tan çı­karmıştır. Halbuki aile ha­yatı, kadın-erkek ma­bey­ninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder. Halbuki açık-saçıklık, samimi hürmet ve muhab­beti izale edip ailevi hayatı zehir­lemiştir.

            Hususan suretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet ver­diği şununla anlaşılır: Nasılki mer­hume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine na­zar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrib eder. Öyle de: Ölmüş kadın­ların suretle­rine veyahut sağ kadın­ların küçük cenazeleri  hükmünde olan suretlerine he­vesperve­rane bakmak, derinden de­rine hissi­yat-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrib eder.” S:410

           

            Yukarıda geçen “haya per­desi” çarşaf demektir. Çünki haya hissi örtünmeyi gerektirir. Örtünmek de haya hissini geliştirdiğini veciz bir ifade ile anlatılıyor.

           

            Bir hadis-i şerifte mealen şöyle buyurulur: “Kadınlardan er­kek kı­lığına, erkekler­den kadın kıyafetine gi­rene Allah la­net etsin.” (Ramüz-ül Ehadis: sh. 347)

Keza kadın elbi­sesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına Peygamber (A.S.M.) lanet etmiştir. (Ebu Davud, Libas:28 ve Ahmed İbn-i Hanbel 2/225)

            Kadında haya hissiyle ko­runan namus mefhumu, bir ci­hette şöyle ifade edilebi­lir:

            Kadın vücudunda erkeklerin hissiya­tına hoş gelen bü­tün uzuv ve cesedinin şer’î ölçüde ve haya hissinin neti­cesi olarak ör­tünmesiyle, erkeklerin kadına karşı olan hissî alâkasının uyandırılmamasıdır. Binaenaleyh, kadının bil’ih­tiyar şer’î ölçüde örtmediği uzvu ile er­ke­ğin hissî alâka­sını çektiği nisbette, namus mefhumu da o nis­bette kadında gerilemiş olur ki, bunun ileri dere­ce­sine Kur’an lisanında te­berrüc denir. (Ahzab Suresi 33:33) Osmanlıcada te­keşşüf  ve tebezzül gibi kelimeler de aynı manayı ifade eder. Bu hal de­vam ettikçe alışkan­lık ne­ti­cesinde haya hissini kaybede­rek, kadınlarda açılma umumi bir âdet halini alır ve cemi­yette de milli ahlâk zedelenir. Milli ahlâkın bo­zulduğu bir cemi­yette her türlü kötülük yayılır. Git gide anarşizme inkılab eder.

            Ayet ve hadisler, umum zamanlara bakan ders ve ikaz­ları verirler.

            Bu rivayette dikkat çekilen, kadın - erkek ihtilâtı yani beraberce aynı mahallerde arayı ayırmadan bulunmanın fecî neticeleri gösterilmiş oluyor. Asrımızda ise, bu durum en dehşetli şekliyle tahrik olunmuş ve milleti  istila etmesine kapılar açılmıştır.

            Müslüman ailelerin bu afetten uzak durma gayretinde olmaları zarurîdir.

            Evet, bilhassa âhirzaman fitnesinde kadınların cemi­yete çıkıp, erkekler arasında karışık bulunmalarının mahzur­larını anlatan Bediüzzaman Hazretleri bir eserinde veciz bir ifa­deyle şöyle der:

            “Hazret-i Peygamber (A.S.M.) Ebuzer'e (R.A.): “İns ve  cin şeytanlarından taavvüz ettin mi? (Allah’a sığınmak duasını okudun mu?) buyurmuştu. Ebuzer: İnsin de şey­tanları var mıdır? dedim.

            – Evet onlar cin şeytanlarından daha şerlidir.» (Elmalılı Tefsiri sh: 2029) buyurdu.

            Netice olarak, tesettürde en ehem­miyetli bir husus da şu­dur ki:

            Müslüman erkek ve kadınların kıya­fet ve te­set­türde kusurları olsa da düşünce­leri, tam şer’î tesettürü tasvib etmeli ve Avrupaî hayat alışkanlıkları ile tam riayet edemedikleri şer’î kıyafet ve teset­türü hafife alır tarzda bir anlayış olmamalı ve azimet ve takvaya uygun yaşamayı ve böyle yaşayanları sevmelidir­ler. Kendi noksanlarına karşı da istiğfar edip noksan­larını zamanla tekmil etme gayreti içinde olmalıdır­lar. Bu hu­sus asgari bir hudud olarak mü’minler için şarttır.