*Ahzab Suresi 59. Tesettür ayeti* 

 

 *Üçyüz elli bin  tefsirden  Bir kısmı* 

 

 

Bin üçyüzelli  Senede üçyüz milyonun kudsi bir düsturiyle daimi ve kuvvetli bir adet-i islamiyeyi ders veren ve emreden tesettür ayetinin müdafaası:

                                                                                                       

 

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

 

 

Ben de Adliyenin mahkemesine derim ki:

 

Bin üçyüz elli senede

ve her asırda üçyüz elli milyon insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsî ve hakikî ve hakikatlı bir düstur-u İlahîyi,

üçyüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden

ve bin üçyüz elli sene zarfında geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidaen

 

tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir!

 

Lem'alar ( 195 )

 

 

Bin seneden beri çarşaf altında bulunan mu­had­de­rat-ı İslâmiye şimdi de çarşaf­larını mu­hafaza ediyor­lar.» (Osmanlıca Lem'alar sh: 586)

 

Ve tesettür ile namahremin iştihasını açmamak ve tecavüzüne mey­dan ver­memek, zaif hilkatı emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kal­’ası çarşafı olduğunu gösteriyor.Mesmuatıma göre: Merkez ve payi­taht-ı hükümette, çarşı içinde, gündüzde, aha­linin gözleri önünde, gayet adi bir kun­dura boyacısı, dünyaca rütbeten bü­yük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sar­kıntılık etmesi, tesettür aley­hinde olanların hayasız yüzlerine bir şamar vuru­yor!..

«Elhasıl; nasılki kadınlar kahraman­lıkta, ihlasta, şef­kat itibariyle erkeklere ben­zemedikleri gibi, erkekler de o kah­ra­manlıkta onlara yetişemiyorlar. Öyle de; o masum hanımlar dahi, sefahette hiç bir vecihle erkek­lere yetişemez­ler. Onun için fıtratlarıyla ve zayıf hilkat­le­riyle namahrem­lerden şiddetli korkarlar ve çarşaf al­tında saklan­mağa kendile­rini mecbur bilirler.» (Lem'alar sh: 202)                                                                                          Said Nursi(r.h)

 

 

  Nimet-ül islam

 

Sure-i Celile Ahzab ile inen hicab (örtünme) ayetinde;

Açık-saçıklık, nehiy(haram)

ve kadınlar erkekle ihtilattan(karışık bulunmaktan)men olunarak örtü altında siyanet kılındılar.(yani;süs eşyası kabul edilen evde giydikleri elbiseleri)dahi erkeklerden  örtünmeye mecbur olarak bürgü ve çarşaf içinde bulundular ve yüzlerine peçe çekip yalniz gözlerini açık bulundurdular.

(Nimetül islamdan)     

 

 

 

Ömer Nasuhi Efendi, Büyük İslâm İlmihali’nde, ka­dın­ların teset­türü hak­kında:

 

«Hürre olanların yüzleri ile ellerinden başka bü­tün bedenleri avrettir. Yüzleri ile elleri ise, ne na­mazda, ne de bir fitne korkusu bulun­madıkça, namaz dı­şında avret de­ğildir» der.(Büyük İslâm İlmihali sh: 99)

 

Yani, fitne ihtimali ya da fitne varsa, yüz ve elin açılması yasaklanır. İşte Nimet-ül İslâm’dan alınan bir önceki parçada, bu şer’î kaidenin tatbikini gösterip yüz ve el­leri de örtmeyi kaydediyor. Büyük İslâm İlmihali’nden alı­nan parçada ise, “fitne ih­timali” kay­dını koymakla, bu mevzuda ikisi de “örtme” hükmünde birleşiyorlar.

 

Zamanımızda ise, “fitne ih­timali”nin en dehşetli dere­cede bulunduğu apaçık meydandadır.

 

Ancak birkaç istisnaî durumda yüz açılabilir. Bunlardan birisi, sünnet vechi ile evlenmek isteyen bir erkek talip olduğu kadının yüzüne bakabilir.

 

 

 

 

Elmalılı Hamdi Yazır

                    

Tesettür: Kapanıp gizlenme, Örtünme. *Fık: Kadınların ve erkeklerin başkasına, namahremlere vücutlarının haram kısımlarını örtüp göstermemeleri.

 

Her müslüman için avret mahallerini örtecek, kendisi sıcaktan, soğuktan koruyacak miktar elbise giymek farzdır. Bu  elbisenin etekleri, erkeklerde bacakların yarısına kadar; kadınlarda  ayaklarının yüzlerine kadar uzun olmalıdır.(B.I.I)

 

Ihticab ve mesturiyetin ´´yani, perdelenme ve örtünmenin´´ nev´i ikidir.

 

Biri: Hane içinde ihticabdır ki, kadın kısmı evi içinde  zevcinin ve mahremlerinin gayriye muhalit (Yani beraber ve bir arada) olmamak ve görünmemektir.

 

Digeri: Hane dışında ihticabdır ki, kimseye görünmemek üzere yüzünü ve ve başdan aşağıya kadar bütün endamını (vücüdunu) ve hatta libasını(yani: Evde giydiği elbisesini)örtmek ve gizlemektir.

Bunun zıddına tekessüf (açılma) ve bunun da ifratına tebezzül (yani, ayak altına düşmüş ve herkesin oyuncağı olmuş derecede kıymetsiz ve mübtezel olmak) tabir olunur.

 

Kadınlar tekeşşüfden ve tebezzülden ve ricalin (erkeklerin) iştahlı gözlerine, dar örtülerle arz-ı endam etmekten memnudurlar. Yüzlerini ve ellerini hatta ayaklarını, namazda açık bulundurabilirler. Velakin, zaruret olmadıkça mahrem olmıyana bunları (yani; yüzlerini, ellerini ve ayaklarını ) dahi gösteremezler.

 

Sokakda yüz açmak ve libasını (yani, evde giydiği elbisenin) kolunu veya eteğini örtüden (yani; cilbabdan ve çarşafdan) çıkarmak, şeriatın emrine muhaliftir.

 

İhticab (tam örtünmek) emr-i Kur´anidir. Onda (örtünmede) tevahünün (yani, örtünmede lakaydlık ile hassasiyet göstermemenin) vebali büyüktür.

 

Yüz namahrem degildir, tabiri, salat (namaz) hakkında olmaktan gayride galattır. (yani; Yüz, namaz dışında namahremdir, örtülmelidir.)

 

Kızlar ve kadınlar baştan aşağıya kadar örtündükten başka, yürürken de edeb-i vakar ile yürüsünler. Örtüp gizledikleri sun´i veya hılki zinetleri bilinsin diye bacak oynatıp,ayak çalmasınlar.Çapkin yürüyüşle nazar-ı dikkati celbetmesinler. (Elmalılı Tefsiri,Sure:24,Ayet:31)

 

(Tesettür etmeyip de bütün güzellik ve süs püsleriyle kendini yabancı gözlere vaz´ ve teshir eden bir kadın tabiidir ki;istiklal ve hürriyetini ve vakar ve izzetini muhafaza edemez.O.S.) (Bak:Avret)

 

 

 

59- Ey Peygamber! Hanımlarına da, kızlarına da, bütün müminlerin kadınlarına da söyle.

 

Görülüyor ki, burada yalnız Peygamberin hanımlarına ve kızlarına değil, Nur Sûresi'ndeki وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا

"Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar, zinet yerlerini göstermesinler." (Nûr, 24/31) âyeti gibi

 

müminlerin kadınları dahi bu hükmün kapsamına dahil edilmiştir. Bununla birlikte müminlerin kadınlarında aslolan hürriyet olduğu için, bundan kastolunanın hür kadınlar olduğu beyan edilmiştir.

 

Araplarda tesettür adet değildi. Cahiliyet devrinde kadına hürmet yoktu. Eski cahiliye kadınlarında erkeklerin dikkatlerini çekecek şekilde göz alıcı biçimde açık saçık çıkan, açılıp saçılan orta malı olanlar bulunurdu. Bundan dolayı kız çocuklarını diri diri gömenler olmuştu. İslam ise kadının şanını iffet ve ısmetle, vakar ve haysiyetle yükseltiyordu.

 

 

 قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ

Nur Sûresi âyetleri "Mümin erkeklere söyle, gözlerini sakınsınlar" (Nur, 24/30) ve "Mümin kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar." (Nur, 24/31),

 

mümin erkeklerin ve mümin kadınların, yani bir cinsin karşı cinse göz dikmeyip, bakışlarını kısarak edeblerini ve iffetlerini korumayı öğreterek terbiyelerini yükseltmiş olduğu gibi, burada da imanlı hür kadınların hiçbir şekilde eziyete uğramamalarını pekiştirmek için buyuruluyor ki: Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler.

 

CİLBAB: Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır. "Kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri her çeşit giysidir." " Tepeden tırnağa örten giysidir", "Kadınların tesettür ettikleri her türlü elbise ve başka şeylerdir." "Çarşaf ve peçedir".

 

 

İDNÂ: Yaklaştırmak demek ise de, âyette ile kullanılması, kapsamak suretiyle sarkıtmak mânâsını da ifade ettiğinden üzerinden sıkı örtmek demek olur. Cilbabdan örtmek tabirinde de iki şekil vardır. Birisi cilbablarından birisiyle bütün bedenini sıkıca örtmek, birisi de bir cilbabın bir tarafıyla başından yüzünü örtmek demek olur.

 

Bu beyanda da iki suret vardır. Birisi kaşlarına kadar başını örttükten sonra büküp yüzünü de örtmek ve yalnız tek bir gözünü açık bırakmak.

ikincisi de alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra, burnunun üzerinden dolayıp gözlerini ikisi de açık kalsa bile, yüzün büyük bir kısmını ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır.

 

Rivayet olunduğu üzere Ümmü Seleme (r.a.) demiştir ki: "Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler' âyeti nazil olduğu zaman Ensar kadınları üzerlerine siyah elbiseler giyerek öyle bir ağırbaşlılık ile çıkmışlardı ki, başları üstünde kuşlar varmış gibi idi."

 

Hz. Aişe'den rivayet edilmiştir ki; "Ensar kadınlarına Allah rahmet etsin. (Nur Suresindeki tesettür) âyeti indiği zaman mırtlarını yardılar, onunla başlarını sardılar da Resulullah'ın arkasında öyle namaz kıldılar ki, sanki başlarında kargalar varmış gibi..." demiştir.

 

Bu tesettür onların tanınmalarına, dağınık cariyelerden, adi kadınlardan vakar ve heybetle seçilerek hürmet edilmelerine ve dolayısıyla incitilmemelerine elverişli olan biçimdir. Gerçi eziyeti kendilerine davet edecek olan içi bozukları örtü tutacak değildir. Fakat imanlı, temiz kadınların, kirli bakışlardan yuvalarında gizli inciler gibi korunmuş kalmalarına en uygun olan biçim de budur. Asıl o zamandır ki onlara eziyet edecek olanların açık bir vebal ve iftira yüklenmiş oldukları ortaya çıkar. Ve dolayısıyla bundan önceki ve sonraki âyetlerin hükümlerine dahil olacakları anlaşılır. Bununla birlikte Allah bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulunuyor. Burada yukardaki âyetlerin eki gibi getirilen bu son cümle çok anlamlıdır. Bu bize şu mânâları ilham eder:

 

 

 

1- Allah'ın bağışlaması çoktur. Bugüne kadar geçmiş açıklıkları bağışlar. O kusurları örter. Rahmeti de çoktur; bundan böyle emrini tutanları rahmetiyle arzusuna çok ulaştırır.

 

2- Allah bağışlayıcı ve merhametli olduğu içindir ki, kadınlara eziyet edilmesine razı olmaz ve onun için örtülmelerini emreder.

 

 

Sahabe ve tabiun döneminden sonra gelen bütün büyük müfessirler de bu ayeti aynı şekilde tefsir etmişlerdir. İmam ibn Cerir el-Taberi bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Saygıdeğer kadınlar evlerinden çıktıklarında, açık ve yüzleri örtüsüz cariyeler gibi görünmemelidirler. Örtülerinin veya dış elbiselerinin bir kısmını yukarıdan bırakıp örtünmelidirler ki, kötü niyetli kimseler onlara zarar vermesin."

(Camiul-Beyan cilt, 22 s. 33

 
Allame Zemahşerî şöyle der:
 "Ayet, kadınların örtülerinin bir kısmını yukarıdan üzerlerine bırakmaları, yüzlerini ve bedenlerini örtmeleri gerektiği anlamına gelir."

(El-Keşşaf cilt. 11. s. 221)


Allame Nizamüddin Nişaburî de şöyle der: "Yani, onlar örtülerinin bir kısmını üzerlerine örtmelidirler; bu ayette kadınlara başlarını ve yüzlerini örtmeleri emredilmektedir.

(Garaibul-Kur'an cilt. 11. s. 32) 

 

 

 

 

 

 (Hulasat’ül Beyan)

Konyalı Mehmed Vehbi

                         

( Ey Nebiyy-i Zişan! Sen Zevcelerine, kerimelerine ve sair müminlerin zevcelerine de ki onlar bürgülerini üzerlerine bürünsünler.)

                             ذَلِلكَ اَدْ نَى اَنْ يُعْرَ فُنَ فَلاَ يُؤْ ذَيْنَ

(Zira; onların bürgülerini üzerlerine bürünmeleri onları bilinip de eza olunmamalarına ziyade yakındır.)

 

                        رَحيٍمًا غَفُورًا للَّهُ ا وَكَانَ

(Halbuki Allahü Teala onlardan evvelce vaki olan kusurlarını affedici ve hallerine münasip mesalihi temşiyetle merhamet buyurucudur.)

 

Yani; ey kullarımızı irşad için meb’us ve müeyyed min indillah olan Nebiyy-i Zişan! Evvela kendi ezvac-ı mutehheratına, kerimelerine ve saniyen sair müminlerin haremlerine nasihat tarikıyla de ki onlar bürgülerini üzerlerine bürünsünler. Zira; şu bürgülerini bürünmeleri onların bilinmekle süfehanın taarruzundan kurtulup iza olunmamalarına en yakın bir meslektir.

Halbuki Allahü Teala bu ayetin nüzûlünden evvel bürgüsüz gezmelerinden dolayı vaki olan kusurlarını setreder ve hallerine münasip ahkamı inzalle merhamet buyurur. Çünkü; hasbelicab taşra çıkan kadında çarşaf olmayınca süfeha güruhu onları açık görüp tama düştükleri gibi şüpheli ve iffetini ihlal eden kadınlardan zannıyla arkalarına düşerek rahatsız edeceklerine binaen Cenab-ı Hak kadınların çarşaf bürünüp mesture olmalarını emretmiş ve hikmeti de bürgülü olan kadının kim olduğu bilinmemekle suizandan ve süfehanın takibinden kurtulmaları olduğunu beyan etmiştir.

Şu halde tesettürün meşruiyetindeki hikmet; fitne kapısını kapamak, nesebi ziya’dan muhafaza etmek, zevceyi zevce rabıtla başkasının taarruzundan kurtarmak , aile teşkilatına intizam vermek, evladın terbiyesine ve dünyanın imarına erkek dışarıdan, kadın içeriden çalışmaktır.

 

İşte bu ayet-i celileyle Cenab-ı Hak afife olan kadınları setir sebebiyle süfehanın su-u zannından ve taarruzlarından mahfuz kılmakla kalplerinin rahat olacağını beyan etmiştir. Çünkü; bürgüsüz gezen hatunun şekli ve kıyafeti görüldüğü cihetle kalbinde fesat olan kimselerin tamaını celbedip o vesileyle takibederek âkibet fitneye bâdi vayahut halk arasında güft ü guyu mucip olarak birtakım rahatsızlığı mucip olacağı ve bu rahatsızlık zevcle zevce arasında imtizaçsızlığı müncer olup bilahare tefrikayı dahi intac ettiği çok dafa görülmektedir. Şu halde setirle emir; bütün insanların kalplerinin rahatını ve aile arasında imtizacın esasını ve biçare çocukların terbiyesini te’min etmekle ve insanların yekdiğerine husumetten azade olmakla alemin intizam üzere cereyanına büyük bir hadim ve kanun-u daimdir. Zira; kadının örtülü bulunup ecaniple ihtilattan memnu’ olması zevcin emniyetini ve kalbin şüpheden vareste olmasını mucip olduğundan zevcle zevce beyninde muhabbetin devamına ve nesebin su-u zandan beri olmasına ve aile hayatının rahatla geçmesine sebeptir.    

      İşte nisvanın tesettürü hakkında insanların her cihetle fevaidini mucip ve insaniyete büyük bir hizmet ve bilhassa kadınlar hakkında bir lütuf olduğunu idrakten aciz, hava ve hevesine tâbi ve kuvve-i behimiyesi kuvve-i insaniye ve müdrikesine galip olan kimseler Avrupa’nın yaramaz ve hayvan meşrepli ve gayret-i insaniyesini zayi etmiş birtakım insanların âdaât-ı kerihelerini tahsinle tesettür-ü nisvana itiraz ederek tesettür-ü nisvan; hürriyet-i nisvanı selp, müddet-i hayatında hapis, faydasız tazyik ve onları mertebe-i insaniyeden iskat etmek ve hukuk-u medeniyeden çıkarmak birtakım vesvese-i şeytaniye dermeyan ederler. Halbuki tesettür; kadınların hürriyetlerini muhafazaya yegâne hadimdir. Çünkü; hatunlar çocuk getirmekle ve hamil meşşakkatlarıyla meşgul olduğu cihetle emr-i maişetini lâyıkıyla te’min edemediğinden behemehal maişet hususunda bir erkeğin himayesinde bulunması zaruridir ve onun maişetini tedarike zevci borçludur. Bunun hürriyet hangisindedir? İzdivaç meselesinden zevcin zevceyi veyahut zevcenin zevci himayesi, birinin âmir, öbürünün me’mur olması âheng-i intizamın yoluyla cereyan etmesinde emr-i lâzım ve zaruridir. Şu halde hangisi âmir ve hangisi me’mur olacak? Eğer kadın âmir olsun denecekse, fıtrattaki noksana ne denilecek? Eğer fıtratı tebdil mümkünse bu iddiâ doğru olabilir.

 

Meselâ çocuk doğurmayı erkekler alıp onlarda olan kuvvet, kudret, şecaat, celadet, dirayet ve zekâyı kadınlara vermek mümkünse bunun çaresini düşünmeli ve bir vakit için erkekliği kadınlara vermeli kadınlığıda erkekler almalıdır. Kadınları erkekler kadar veyahut daha ziyade yükseltmeye çalışanlar evvelâ fıtratı tebdile çalışmalıdırlar, yoksa fıtrat değişmedikçe herkesin meziyeti kendindedir.  Bu evhamla yaşayanların kendilerindeki meziyeti âriyet suretiyle başkalarına verip onlarda olan fıtrattaki noksanı kendim alacağım diye kadınları merasimde takdim etmek, arabada sağ tarafa bindirmekle Allah’ın verdiği ulviyeti süfliyete tenzil eylemek hamakattan başka bir şey değildir. Çünkü; fıtratta rical hakimdir ve nisvanın pek çok hususatta ricale ihtiyacı aşikârdır. Bu kadar bedahete karşı >>Ben bunun aksini yürüteceğim>> diye uğraşmak hamakat ve safdil kadınları aldatmaktan başka ne olur?

      Şu halde fıtraten hatun erkeğe muhtaç olup zevc hatunun muhafazasına me’mur olunca bütün meü’net ve meşakkatı üzerine aldığı hatundan zevcin de bir isteyeceği vardır. O da, iffet, taharet ve töhmetten beraettir. İffeti muhafazada bile kadın yine zevcinin himayesine muhtaçtır. Çünkü; kadın ecanibin taarruzuna müdafadan âciz kaldığı gibi meşakkate ve uzak mahalle misaferete tahammüle mani birçok halleri vardır. O halleri değiştirmek mümkün müdür?  Şu halde behemehal idame-i hayatı bir recüle muhtaç olunca o recülün muhabbetini celbetmesi ve onun hüsn-ü zannı altında yaşaması zaruri değil midir? O kadının refah ü saadetle vakit geçirmesi zevcinin muhabbetinin devamına iffetinin şüpheden halî olmasına bağlı değil midir? Şimdi o Hatun açık olarak istediği yerde gezer ve istediği kimselerle görüşürse zevcin hüsn-ü zannını idame edebilir mi ve şüpheden kurtulur mu? Halbuki onun rahatı, refah ve saadeti zevcin hüsn-ü zannına bağlı değil mi? Eğer istediği yerde gezer, herkesle görüşür de zevcine şüphe gelir, kalbi rahatsız olursa bu şüpheyi izale ve kalbinin rahat olması setirden başka neyle olabilir? Eğer şüphe gelmezse çölde gezen behâimle onun ne farkı vardır? Serbest gezmesiyle hasıl olan töhmet zevcle zevce arasındaki muhabbetin nefrete tebeddülüne ne nefret de âkıbet firkata sebep olursa bundan en çok zarar görecek kadın değilmi dir? Çünkü; firkat vuku bulunca kadının himayesine iltica edecek velisi ya bulunur ya bulunmaz. Eğer bulunursa velisinin himayesi altında me’yusane vakit geçirmesi ve aile tekilâtından mahrum olması mı hürriyettir; yoksa zevcinin muhabbetinin idamesiyle evlâd ü ahfat yetiştirmek ve onların muradını görmek ve bir aile reisi olarak yaşamak mı hürriyettir? Eğer himaye edecek velisi yoksa sokakta kalacak ve binnetice şunun bunun hizmetçiliğine arz-ı ihtiyaç edecek veyahut süfehanın taarruzuna uğrayacak, sefalete düşecek. Bu levha-i sefalet mi hürriyettir? Evet! Mesture olanlarda dahî bazı iffetini ihlal edenler bulunabilir, fakat serbestiye nispetle nadir olduğu gibi bizim için vazife, setir hususunda Allah’ın emrini yerine getirmektir. Allah’ın emrini yerine getirdikten sonra vâki olan şezden mes’ûl olunmayacağı malûmdur.

      Şu tafsilata nazaran İslâm kadınlarının hürriyeti erkeklerden daha ziyadedir. Çünkü; Yalnız mesture bulunup dahil-i beyte aile teşkilâtıyla meşgul olmasına mukabil zevc nafakasını, kisvesini ve süknasını te’min etmekle mükellef olduğu gibi ikisinden hasıl olan çocukların nafakalarını tedarik ve her cümlesinin refah ü saâdetlerini te’nin etmekle dahi mükelleftir. Bu uğurda esbab-ı maişet yüzünden her türlü mezahime göğüs germek gece, gündüz onların rahatını düşünmek ve onların muhafaza ve himayelerini der’uhte etmek gibi sayılmaz ve tükenmez meşakkat ve düşüncelere karşı İslamiyette kadının mükellef olduğu şey yalnız zevcinin muhabbetini ihlâl etmemekle kalbini tatmin etmektir. Şimdi erbab-ı insaf düşünsün! Hürriyet kimdedir? Kadın zevcine mi, yoksa zevc kadına mı hizmet ediyor?

Hulâsa; hatunların bürgü bürünmeleri vâcip olduğu ve bürgülü olunca ecanibin o kadının kim olduğunu bilmediklerinden dolayı taarruzdan vareste olup ezadan kurtuldukları ve hatunların mesture olmalarıyla fitne kapılarının kapanacağı bu ayetten müstefad olan fevaid cümlesindendir.

                                               *

                                              **

Vâcip Tealâ zatına, Resulüne ve müminlere âlenen îzâ edenlerin cezalarını beyandan sonra gizli ezada bulunanların cezalarını beyan etmek üzere :

 

     رُنَكَ وِ يُجَا  لاَ ثُمَّ بِهِمْ  يَنَّكَ لَنُغْرِ الْمَدِينَةِ فِى جَفُونَ الْمُرْ وَ مَرَضٌ قُلُوبِهِمْ فِى وَلَّذِينَ نَ ا فِقُو لْمُنَا يَنْتَهِ لَمْ لَئِنْ

                                                   قَلِيلاً اِلاَّ فِيهَا

buyuruyor.

 

1- İbni Cevzî, «...Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.» âyetinin tefsirinde İbni Kuteybe'den naklen şöyle der: «Başlarını ve yüz­lerini Örtünmelerini söyle ki onların hür oldukları bilinsin. Âyetteki «celabib» kelimesinden maksat da, normal elbiselerin üzerini kapatacak ve vücud hatlarını göstermeyecek bir örtüdür.» 

 

2- Ebussuud Efendi: «Cilbabtan çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Buna göre âyetin manası, «Kadınlar dışarıya veya yabancı bir erkeğin karşısına çıkacakları zaman bu örtüyle yüzlerini ve bütün vücudlarını Örtsünler.» olur. Süddî de âyetin tefsirinde, «Kadın alnını ve yüzünü örter. Yalnız birtek gözü açık kalır.» demiştir.» 

 

3- Ebu Hayyan: «...Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.» âyeti tepeden tırnağa kadar bütün vücudun örtülmesini emreder. Veya âyetteki «üstleri» kelimesinden maksat yalnız yüzlerdir. Yani âyet yüz­lerin örtülmesini emretmektedir. Çünkü cahiliyyet devrinde hür kadınlar zaten yüzleri hariç bütün vücudlarını (saçları dahil) Örtmekteydiler.»

 

4- Cessas: «...Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.» âye­ti, genç kadınları yabancı erkeklere karşı yüzlerini örtmeleri gerektiğine delalet ediyor. Kadınlar dış örtülerine bürünmelidirler ki kötü niyetli kim­seler onlardan birşey umarak eziyet etmesinler.» 

 

5- Celaleyn: «Celabib», cilbab'ın çoğuludur. Cilbab İse, »kadının bütün vücudunu kapatan örtüdür. İbni Abbas (ra), «Hür olduklarının bilin­mesi ve iffetlerinin korunması için mümin kadınlara bir gözleri hariç bü­tün baş ve yüzlerini örtmeleri emredilmiştir.» demiştir.» 

 

6- Taberî, İbni Sirin'den şöyle nakleder: «Abide es-Seimanî (ra)'-den, «...Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.» âyetinin manasını sordum. Büyük bir çarşaf alarak onunla bütün vücudunu Örttü. Başını ta kaşlarına kadar kapattı. Yüzünü de tamamen kapattı. Yalnız sol gözünü açık bıraktı. Böylece âyeti fiili olarak tefsir etti. Bunun benzeri İbni Abbas (r.a)'tan da nakledilmiştir» 

 

                                                                                          

Bu ve bunların emsali nakiller İle meşhur müfessirlerin kavilleri, kadın­ların yabancı erkekler karşısında ve dışarıda yüzlerini örtmelerinin farz olduğuna açıkça delalet etmektedir.

 

 

Dördüncü Hüküm: Şer’i Örtünmenin Şartları?

Şer'î örtünmenin zaruri şartları vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

 

1-Örtü, bütün vücudu örtmelidir. Zira Allahu taala, Dış elbise­lerinden üstlerine giymelerini söyle.» buyurmuştur. Cilbab, bütün vücudu örten bir elbise, bir Örtüdür. «Yüdnine», kına kökünden gelen bir fiildir. İdna elbiseyi, örtüyü aşağıya doğru salıvermektir. Buna göre şer'î Örtün­me, vücudun tamamını örtmektir.

 

2- Örtü, alttaki elbiseyi gösterecek kadar İnce olmamalıdır. Zira hicabtan maksat gizlemektir, ince örtü. alttaki elbisenin görünmesini ön­leyemez. Bakışlara da mani olamaz. Nitekim Hz. Ayşe, «Ebubekir Sıddık'ın kızı Esma üzerinde İnce bir elbise İle

Resulullah (sav)'ın yanına gelince Resulullah (sav} ondan yüzünü çevirdi.» 

 

3- Örtünün kendisi bir ziynet olmamalı ve cazib renkli kumaşlar kullanılmamalıdır. Zira Allahu taala, «Ziynetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısım müstesna.» buyurmuştur. Ayetteki «görünen kısımdan maksat, kasıtsız olarak görünen kısımdır. Eğer üstten örtülecek örtünün kendisi ziynet sayılabilecek renk ve görünüşte olursa ona hicab denile­mez. Böyle bir örtüyle Örtünme de caiz değildir. Zira Örtünmekten maksat, ziynetlerin yabancılar tarafından görülmesini önlemektir.

 

4- Örtü, vücud hatlarını belli edecek ve fitneye sebeb olacak kadar dar olmamalıdır. Zira Resulullah (sav), «İki sınıf insan vardır ki onlar ce­hennem ehlidirler. Sığırların kuyruğuna benzer sopalarla halkı döğenler ve vücud hatlarını tamamiyle belli edecek elbise giyen kadınlar ki bunlar bu elbiselerle erkeklerin kalblerini çelmek İçin gezerken kırıtarak yü­rürler. Saçlarını da deve hörgüçlerine benzetirler. Onlar cennete gireme­yecekleri gibi çok uzaklardan duyulabilen cennet kokusunu bile duyamaz­lar.» buyurmuştur. Hadisin diğer bir rivayetinde de, «Cennetin kokusu beşyüz yıllık yoldan geldiği halde onlar koklayamazlar. [71] buyurulmuştur.

Hadisteki «koslyatün ariyamın manası, «sureta giyinik fakat hakikatta çıplaktırlar» demektir. Çünkü onlar öyle ince ve dar giyiniyorlar ki, elbise ne avretlerini, ne de vücudlarını örtmektedir. Bu hadis de Resulullah (sav)'ın mucizelerinden birisidir. Çünkü kendisinden bindörtyüz sene son­ra geleceği tasvir etmiştir.

 

5- Örtüden güzel koku gelmemelidir. Çünkü güzel koku, erkekleri İğ­fal eder. Zira Resulullah (sav), «Harama bakan göz zanidir. Güzel koku sürünerek erkeklerin arasına çıkan kadın da.» buyurmuştur. Diğer bir riva­yette de, «Bir kadın güzel koku sürünerek erkeklerin arasından geçer ve erkekler o kokuyu alırlarsa o kadın zanidir.» buyurulmuştur.

Musa bin Yesar'den şöyle rivayet edilmiştir: «Güzel koku sürünmüş bir kadın geçiyordu. Ebu Hüreyre (ra) ona, «Ey cebbarın annesi nereye gidiyorsun?» dedi. Kadın, «Mescide» cevabını verdi. Ebu Hüreyre (ra), «Sen koku süründün mü?» diye sordu. Kadın, «Evet» dedi. O zaman Ebu Hü­reyre (ra), «Evine dön. Koku gidinceye kadar yıkan. Zira ben Resulullah (sav)'dan, «ALLAHU taala süründüğü kokuyu etrafa saçan bir kadının nama­zını, dönüp yıkanıncaya kadar kabul etmez.» dediğini işittim.» dedi.» 

 

6- Kadın ne erkek elbisesi giymeli, ne de giydiği elbise erkek el­bisesine benzemelidir. Zira Ebu Hüreyre (ra), «Resulullah kadın elbisesi giyen erkekte erkek elbisesi giyen kadını lanetlemiştir.» demiştir. 

 

Di­ğer bir hadiste de Resulullah (s.a.v), «Allahu taala kendilerini kadınlara benzeten erkeklerle erkeklere benzeten kadınları lanetler.» buyurmuştur

                            

 

 

 

1- «(Vakar İle) evlerinizde oturun. Evvelki cahillyet (devri kadınla­rının açılıp, saçılması gibi.ziynetlerinizi izhar etmeyin .» {Ahzab: 33).

 

1 Tabarani. İbn Kesir, şöyle der: Yüce Allah, mü'minlerin kadınlarına, herhangi bir ihtiyaç İçin evlerinden çıktıklarında, başlarının üstünden cilbâblarla yüzlerini örtmelerini emretti.

 

2. İbnu'l-Cevzî, "Cilbâblarıni üstlerine alsınlar" mealindeki âyetin tefsirinde şöyle der: Hür oldukları anlaşılsın diye başlarını ve yüzlerini örtsünler.

 

3. Ebussuûd şöyle der: Ayetin mânâsı şöyledir: Herhangi bir sebeple dışarı çıkmak istediklerinde, cilbâblarla yüzlerini ve bedenlerini örtsünler.

 

4. Taberî şöyle der: İhtiyaçları için dışarı çıktıklarında, kendilerine herhangi bir fâsığın kötülük etmemesi için, saçlarını ve yüzlerini açıp giyimlerinde cariyelere benzemesinler.

 

5. Ebu Hayyân şöyle der: sözünden maksat, "yüzlerinin üzerine"dir. Çünkü, Câhiliyye döneminde onların açık olan yeri yüzleriydi.

 

6. Cessâs şöyle der: Ayet, genç kadına, kalbinde eğrilik bulunanları kendisinden herhangi bir ümide kapılmamalari için, yabancılara karşı yüzünü örtmesinin emredildiğini gösterir. İşte bunlar, kadının, yüzünü örtmesinin gerekli olduğuna dair, tefsir      imamlarının görüşlerinden bir özettir Allah hakkı söyler ve doğruya iletir.