Risale-i Nur'da talep edilen manevi hizmet disiplininin korunması, muhakkak ki muhafızlığı gerektirir. Bunun içindir ki, Risale-i Nur'da ve hizmet prensiplerinde indî, şahsî tasarruflara karşı, hakaik ve prensiplerin koruyucu teminatını ve muhafızlarını da Bediüzzaman Hazretleri muhtelif beyanlarında göstermiştir.
Ezcümle:
“Aziz, sıddık kardeşlerim!Bayram tebrikiyle beraber herbirinizi derecesine göre birer Said ve birer vârisim ve benim yerimde Nurların birer bekçi muhafızı olarak, manevî bir hatıraya binaen kabul ettiğimi haber verdiğim gibi şimdi de size beyan ediyorum. Madem haddimden çok ziyade hüsn-ü zannınızla bana ulûm-u imaniye ve hizmet-i Kur'aniyede bir üstadlık vermişsiniz. Ben de herbirinize derecesine nisbeten eski zaman üstadlarının icazet almaya lâyık olan talebelerine icazet-i ilmiyeyi verdikleri misillü icazet veriyorum. Ve bütün kanaatımla ve ruh u canımla sizi tebrik ediyorum.
İnşâallah şimdiye kadar sadakat ve ihlas dairesinde, fevkalâde neşr-i envar ettiğiniz gibi daha parlak devam edip bu âciz, zaif, mütekaid Said bedeline binler muktedir, kuvvetli vazifeperver Said'ler olursunuz.” (Emirdağ Lâhikası-II sh: 6)
“Size hayatımda vefattan sonra elinize geçecek manevî malımı ve hukukumu size vermeğe ve مُوتُوا قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا sırrına binaen, ölümden evvel sizi bilfıil vâris yapmağa dair bir Nur şakirdi sordu ki: "Hikmet nedir? Sizi daha çok zaman aramızda görmek istiyoruz. İnşâallah öyle kalacaksınız."
Ben de dedim ki: Eğer vefattan sonra bu hakiki ve hakikatlı vârislerin eline bu malım geçse, dünya malı gibi bir derece taksim olur; derecesine göre herbirisi maldan bir kısmına hakiki mâlik olur, umumuna mâlik olamaz.
Fakat ölümden evvel vârislere verilse; emval-i uhrevî gibi herbirisi umum o mala, o nur lâmbasına derecesine göre mâlik sayılır; herbirisi küçük birer Said olur; bir nöbetçi yerine, binler nöbetçiler olur. Said'in irsiyette yalnız binden bir hisse sahibi bir Nurcu olmaz, belki tam bir genç Said olur.” (Emirdağ Lâhikası-I sh: 216)
“Hem bir derece bekçilik yapan bir şahsiyetin yatmasıyla,o daire-i nuraniyedeki bütün ehl-i gayret müteyakkız davranır.Bir nöbetdar yerine, binler bekçi çıkar. Elbette ölüm gelse, baş üstüne geldin demek gerektir.” (Emirdağ Lâhikası-I sh: 200)
“Aziz sıddık kardeşlerim,
Bayramınızı tebrik ve hizmetinizi takdir ve muvaffakıyetinize dua ederek Hâlik-ı Rahîm'e hadsiz şükür ederim ki; sizler gibi sebatkâr ve fedakâr kardeşleri Risalet-in Nur'a sahib ve nâşir yapmış. Ben, sizleri düşündükçe, ruhum inşirah ve kalbim ferahlarla dolar. Daha dünyadan gitmek benim için medar-ı teessüf olamaz. Sizler kaldıkça ben yaşıyorum diye mevte dostane bakıyorum; ecelimi telâşsız bekliyorum. Allah sizden ebeden razı olsun. Âmin, âmin, âmin.” (Kastamonu Lâhikası sh: 21)
“Risale-i Nur'un hıfz ve neşrine ve sahabet ve himayetine çalışmak için hayat isterdim. Fakat hadsiz şükür olsun ki, bir biçare ihtiyar Said yerinde çok genç Said'ler o vazifeyi yapıyorlar. Hususan Hüsrev'ler, Feyzi'ler, Ahmed'ler, Mehmed'ler, biraderzadem gibi çok Abdurrahmanlar ve hakeza... Hâfız Ali'yi kabrinde mesrur, müferrah ettikleri gibi, inşâallah kabrimde 'de öyle mesrur edecekler.” (Emirdağ Lâhikası-I sh: 110)
“Hem bu aynı hengâmlarda, en ziyade hayat-ı dünyeviyedeki vazifemi düşünüp vefatımdan sonra şakirdler bu dehşetli zamanda benim bedelime de o vazifeyi yapacaklar mı diye çok merak ederken; birden Denizli, Milas, Isparta, İnebolu, ümidimin yüz derece fevkınde ve öyle bir sahabetkârane ve iltizamperverane o vazifeye koşup başkaları da ve muallim ve âlimleri koşturdular ki, beni hayret hayret içinde bıraktılar.” (Emirdağ Lâhikası-I sh: 141)
“Hem unutulmayan, her vakit yanımda bulunan kardeşlerim,Risale-i Nur'a sizin gibi pek ciddi sahib ve muhafız ve varis ve hakikatbîn ve kıymetşinas zâtların benim yerimde benden daha kuvvetli, ihlaslı olarak vazife-i Kur'aniye ve imaniyede çalıştıklarını gördüğümden, kemal-i ferah ve sürur ve itmi'nan ve istirahat-ı kalb ile ecelimi ve mevtimi ve kabrimi karşılıyorum, bekliyorum.” (Kastamonu Lâhikası sh: 5)
“Sizi te'min ederim ki; şimdi ecel gelse, ölsem, kemal-i rahat-ı kalble karşılayacağım. Çünki içinizde kuvvetli, metin, genç çok Saidler bulunduğuna ve bu bîçare, ihtiyar, hasta, zaif Saidden çok ziyade Risale-i Nur'a sahib ve vâris ve hâmi olacaklarına kanaatım geliyor.” (Şualar sh: 310) gibi daha da tesbit edilebilir ifade ve beyanlarla, Nur'un haslar dairesi tabir edilen muhafız ve bekçileri vardır.
Gerçi Nur'un muhafızlığında umum Nurcular mükelleftir. Fakat“bütün makasıd-ı hayatiye içinde en büyük, en mühim maksadları, o nurlu Sözler vasıtasıyla Kur'an'a hizmet"(B:21) bilenler birinci derecede mükelleftirler. Evet Risale-i Nur'da talebeliğin vasıfları beyan edilirken aranan hassa ve şart şöyle ifade edilir:
“Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözler'i kendi malı ve te'lifı gibi hissedip sahib çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin.” (Mektubat sh: 344)
Aynı şekilde Risale-i Nur şakirdlerinin ve hasların şahs-ı manevîlerinin vazifelerini de şöyle açıklar:
“Aziz, sıddık kardeşlerim!Şimdi namazda bir hâtıra kalbe geldi ki; kardeşlerin ziyade hüsn-ü zanlarına binaen, senden maddî ve manevi ders ve yardım ve himmet bekliyorlar. Sen nasıl dünya işlerinde hasları tevkil ettin, erkânların meşveretlerine bıraktın ve isabet ettin. Aynen öyle de; uhrevî ve Kur'anî ve imanî ve ilmî işlerinde dahi Risale-i Nur'u ve şakirdlerinin şahs-ı manevîlerini tevkil ile o halis, muhlis hasların şahs-ı manevîleri senden çok mükemmel o vazifeni kendi vazifeleriyle beraber yaparlar.” (Şualar sh: 492)
Risale-i Nur'un vehbî olan hakaik ve düsturları gibi, ifade tarzında bile tasarruftan kendini men' eden Hz. Üstad'ın talebesine düşen; Risale-i Nur'un ve hizmet düsturlarının muhafazasında tam sadakat, teslimiyet ve nöbetdarlık ve bekçi muhafızlığıdır.
http://www.ittihad.com.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=91&Itemid=34
Doğrudan doğruya Kur'an kendi kendini müdafaa edecek…
Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 229 )