TERCÜMELERDEKİ TAHRİFAT
Evvela kapağında Bediüzzaman Said Nursi yazan bir Kitabın tâbir, üslubuna ve SIHHATİNE dokunulmaz.
Kitabın ASLİYETİNE müdahele etmekle güya Risale-i Nura hüsnü alaka celbetmek istemek seytani bir desisedir. Zira Nurları tahrif eden tüm guruhlar BU gayeyi öne sürüyorlar (Yeni Asya, FETÖ Terror Örgütü.. vs)
Risale-i Nurdan Almancaya Tercüme edilmiş Kitablarda bazı mühim kısımların tercüme edilmediğini farkettik.
Onun için bir harfe dokunmayı azîm bir günah işliyor telakki ediyorum.
Barla Lahikası ( 62 )
Risale-i Nur ile ilgili olan meselelerde yegâne merci’, en evvel ve birinci derecede Hz. Üstad’ın yazılı söz ve beyanlarıdır.
Üstad Hazretlerinin tercüme hakkındaki ve husussan bu tercümelerin SIHHATLİ yapılmasına dair beyanları:
“Aziz Sıddık Kardeşlerim,
Evvelâ : Müdakkik ve muhlis Re’fet’in ve sizin ecnebi lisaniyle ve bilhassa İsveç, Finlandiya’da hangi lisan daha ziyadedir? Zannımca Alman lisanı olacak. Şimdilik Alman lisanına Nurlardan “Hüccet-i İmaniye”leri tercüme etmek, onlara göndermek ben de o fikrinize iştirak ederim.
Evet Avrupa’nın mağlubiyetinden ve maddî ve manevî dünyevî tehlikelerinden ancak ve ancak teselli-i mutlakı Kur’an’da bulabilirler. Hz. İsa (A.S.) havariyyunlara demiş ki: “Ben gidiyorum ki size tesellici gelsin.” Yâni Ahmed (A.S.M) Kur’an ile gelsin, demesiyle gösteriyor ki; nev-i beşer hususan me’yus Avrupa’da teselli-i mutlakı, Kur’an’ın hakaik-ı imaniyesinde bulabilirler.
“...İnşâallah Isparta Hulusîsi kardeşimiz Re’fet’in İstanbul’a gidip dört hüccet-i imaniye ve Meyve’nin iki meselesini ecnebi lisaniyle SIHHATLİ ve DİKKATLİ tercüme ettirmeye dair çalışacağı, büyük bir fütuhata anahtar olacak inşâallah...
”Elyazma büyük boy Emirdağ-1 Lahikası mecmuası sh: 133
Asâ-yı Musa'nın Arabçaya GÜZELCE tercümesi için bir pusula yazmıştım. Bugün Ankara'ya giden Zübeyr ile Seyyid Sâlih'e gönderecektim.
Emirdağ Lahikası-2 ( 36 )
Seyyid Sâlih "Arabistan'da Asâ-yı Musa'nın çok lüzumu ve çok faidesi olduğunu, oralarda seyahatimde anladım. Herhalde Arabça'ya tercümesi lâzım geliyor." dedi. Benim halîm ve hastalığım müsaade etmediği için benim bedelime Medreset-üz Zehra erkânı, dört yere, GÜZELCE Arabça'ya tercümesi için muhabere etsinler. Bir mektubu Câmi-ül Ezher'e, Emirdağ'lı Kılınç Ali vasıtasıyla orada birkaç edib zâtlar tercüme etsinler. Bir mektub da, Ankara Diyanet Dairesi'nde Risale-i Nur'u ciddî takdir eden ve alâkadar olan bir-iki âlim Arabça'ya tercüme etsinler. Biri de; Kayseri kazalarından Ürgüp Müftüsü kardeşim Abdülmecid'e yazsınlar ki, yirmi sene bütün kuvvetiyle Nur'a hizmet etmek ona lâzım iken etmediği için, onun bedeline bütün kuvvetiyle Arabça'ya tercüme etsin. Biri de, Isparta havalisinde Nur dairesindeki âlimler dahi Asâ-yı Musa'yı taksim suretinde herbiri bir kısmını tercüme etsinler.
Emirdağ Lahikası-2 ( 37 )
Kılınç Hacı Ali'ye Medreset-üz Zehra ile münasebetdar olmak için siz yazınız ki: Asâ-yı Musa'yı edib âlimler GÜZELCE tercüme etsinler. Tâ o tercüme münasebetiyle âlem-i İslâm'ın o üstadları Nurlarla alâkadar olsunlar.
Emirdağ Lahikası-2 ( 40 )
Sâniyen: Risale-i Nur hacılarla hâriç Âlem-i İslâm’a yayılıyor. Kendi kendini lâyık ellere yetiştiriyor. Şam’a el yazısıyla gönderdiğimiz Asa-yı Musa ve Zülfikar’ı, heyet-i ilmiyye beş gün tetkik etmiş. Tam takdir etmelerine alâmet olarak demişler : “Biz bunu mecmualar hâlinde kısım kısım tab’edelim. Bunu birden tab’etmeye çok para lâzımdır.Hem bunu şimdi birden Arabîye tercüme etmek uzun zaman lâzım, imkân olmuyor. ” Onun için oradaki eski talebem ve yeni gönderdiğim şakird, kitabı onların elinden kurtarmaya çalışmışlar ki, para kazanmak için tab’etmesinler. O kardeşlerim kendi ellerinde, müştaklara okutturuyorlar. Halbuki ben, tab’etmek için iznim yoktu, şimdi zamanı değil. Hem Arabîye çevirmek için Mısır ulemasının iştirakiyle ehemmiyetli ve yüksek bir heyet-i ilmiye lâzım. Her neyse, acele edilmiş.” (5)
(5) Aynı kitab sh : 310
Tercüme edilmeyen kısım:
Hem daire-i insaniye içinde her milletten ziyade hırs ile dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağlanan Yahudi Milleti pek çok zahmet ile kazandığı, kendine faidesi az, yalnız hazinedarlık ettiği gayr-ı meşru bir servet-i ribaî ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ü sefalet, katl ü ihanet gösteriyor ki: Hırs maden-i zillet ve hasarettir.
Mektubat ( 271 )
Tercüme edilmeyen kısım:
Evet her milletten ziyade hırs ile dünyaya saldıran Yahudi Milletinin zillet ve sefaleti, bu hükme bir şahid-i katı'dır.
Mektubat ( 271 )
Tercüme edilmeyen kısım:
Meselâ; Rusya'da hamamlarda kadın-erkek beraber çıplak girerler
Şualar ( 584 )
Tercüme edilmeyen kısım:
Birisi: O zamanda meşru nikâh azalır veya Rusya'daki gibi kalkar.
Şualar ( 586 )
Kırmızı çizilen cümle ise yanlış tercüme edilmiştir:
Büyük Deccal'ın kutb-u şimalî dairesinde ve şimal tarafında zuhur edeceğine kinaye ve işarettir.
Şualar ( 586 )
Tercümede ise ''kutb-u şimalide'' denilmiş.
Tercüme edilmeyen kısım: 14. Meselenin TAMAMI !!!
Ondördüncü Mes'ele: Rivayette var ki: "Deccal'ın mühim kuvveti yahudidir. Yahudiler severek tâbi' olurlar."
Allahu a'lem, diyebiliriz ki, bu rivayetin bir parça tevili Rusya'da çıkmış. Çünki her hükûmetin zulmünü gören Yahudiler, Almanya memleketinde kesretle toplanıp intikamlarını almak için, Komünist Komitesi'nin tesisinde mühim bir rol ile yahudi milletinden olan "Troçki" namında dehşetli bir adamı, Rusya'nı başkumandanlığına ve terbiyegerdeleri olan meşhur Lenin'den sonra Rus hükûmetinin başına geçirerek Rusya'nın başını patlatıp bin senelik mahsulâtını yaktırdılar. Büyük Deccal'ın komitesin ve bir kısım icraatını gösterdiler. Ve sair hükûmetlerde dahi ehemmiyetli sarsıntılar verip karıştırdılar.
Şualar ( 588 )
14. Meselenin tercüme edilmemesiyle, 14 den itibaren Meselelerin Sayıları Orjinal Kitablar ile uyuşmuyor.
Osmanlıca 5. Şuada 15. meselede Ye'cüc ve Me'cüc hâdisatı nazara verilirken, almaca Tercümede "Deccal'ın fevkalâde büyük ve minareden daha yüksek " olması mevzu bahis edilmiş. Halbukü Bu mesele Orjinalde 16. Meselede geçiyor.
Buna bir Mütercimin Hakkı varmı??
Tercüme edilmeyen kısım:
Kur'an'ın mücmel haberini tefsir eden Zât-ı Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm) mu'cizane ve muhakkikane haber vermiş.
Şualar ( 588 )
Ayrıca Risale-i Nurdan almancaya tercüme edilen tüm kitablarda Lafzullah اللّٰهِ yerine başka isim (Gott) konulmuştur.
Bedüzzaman Hazretleri hususan alem ve nam olmuş Elfaz-ı Kur'aniye hakkında der ki:
Mühim bir sual: Bazı ehl-i tahkik derler ki: Elfaz-ı Kur'aniye ve zikriye ve sair tesbihlerin herbiri müteaddid cihetlerle insanın letaif-i maneviyesini tenvir eder, manevî gıda verir. Manaları bilinmezse, yalnız lafız ifade etmiyor, kâfi gelmiyor. Lafız bir libastır; değiştirilse, her taife kendi lisanıyla o manalara elfaz giydirse, daha nâfi' olmaz mı?
Elcevab: Elfaz-ı Kur'aniye ve tesbihat-ı Nebeviyenin lafızları camid libas değil; cesedin hayatdar cildi gibidir, belki mürur-u zamanla cild olmuştur. Libas değiştirilir; fakat cild değişse, vücuda zarardır. Belki namazda ve ezandaki gibi elfaz-ı mübarekeler, mana-yı örfîlerine alem ve nam olmuşlar. Alem ve isim ise, değiştirilmez. Mektubat ( 340 )
Evet Zât-ı Akdes'in alem-i zâtîsi ve en a'zamî ismi olan Lafzullah'tan
Mektubat ( 366 )
Diyorlar ki: "Elfaz-ı Kur'aniye ve zikriye ve tesbihatların herbirinden, bütün letaif-i insaniye hisselerini istiyorlar. Manaları bilinmezse, hisse alınmaz; öyle ise tercüme edilse daha iyi değil mi?" diye olan müdhiş ve mugalatalı şu suale karşı, gayet mühim ve ibretli ve zevkli bir cevabdır. Elfaz-ı Kur'aniye ve Nebeviye (A.S.M.) manalara, camid ve ruhsuz libas değiller; belki hayatdar feyiz-aver cildlerdir. Zîhayat bir cesed soyulsa, elbette ölür. Hem lisan-ı nahvî olan elfaz-ı Kur'aniyedeki i'caz ve îcaz, hakikî tercümeye mani olduğunu gösterir.
Mektubat ( 506 )
Kur'an-ı Hakîm'in hakikî tercümesi kabil olmadığını Yirmibeşinci Söz isbat etmiştir. Hem manevî i'cazındaki ulviyet-i üslûb ise, tercümeye gelmez. Manevî i'cazında olan ulviyet-i üslûb cihetinden gelen zevk ve hakikatı beyan ve ifham etmek pek müşkil.
Mektubat ( 390 )
Lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabînin câmiiyeti ve elfaz-ı Kur'aniyenin i'cazı öyle bir tarzdadır ki, kabil-i tercüme değildir! Belki "muhaldir" diyebilirim. Kimin şübhesi varsa, i'caza dair Yirmibeşinci Söz'e müracaat etsin. Tercüme dedikleri şeyler ise, gayet muhtasar ve nâkıs bir mealdir. Böyle meal nerede; hayatdar, çok cihetlerle teşa'ub etmiş âyâtın hakikî manaları nerede?
Mektubat ( 342 )
Bir kısım insanlar, Hakka bağlılık zannıyla, bazı meselelerde nefsin ve enenin arzularına bağlı kalırlar ve böylece sadakatı kaybederler. Allah hepimizi sırat-ı müstakîmde sâbit kılsın, âmîn âmîn.