Esselamu aleykum Aziz ve Muhterem kardeşlerim;


Herkes daha iyi anlayacak iddiasıyla Risale-i Nur’un tabirat ve kelimatını sadeleştirme adı altında tahrif etmek, laboratuarlarda binlerce hassas deneylerin ardından hazırlanarak muhtaç hastaların istimal etmeleri için eczahanelerde hizmete sunulan mühim ilaçların son derece hassas formülleriyle oynayıp o ilaçların terkib ve hususiyetlerini bozduktan sonra, ilaçların adlarını ve imal eden firmaların isimlerini değiştirmeden yine aynı şişe veya kavanozlara koyarak eczahanelerin raflarında satışa sunmakla aynı şeydir.

Nasılki maddi ilaçların çok hassas formülleri üzerinde, zerre miktar olsun değişiklikler yapılırsa tıbben çok vahim neticeler verir, aynen öyle de Adem Aleyhisselamdan kıyamete kadar geçecek zaman içinde bir emsali daha görülmeyecek derecede manen zulümatlı ve dehşetli şu ahirzamanın muhtelif hastalıkları ve yaralarını tedavi etme noktasında sonsuz rahmet-i İlahiyenin bir tezahürü olarak eczane-i Kübra-yı Kur’aniyeden alınarak Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri vesilesiyle, kıyamete kadar gelecek tüm insanlara deva veşifa olarak gönderilen Risale-i Nur Külliyatının kelimat ve tabiratları üzerinde, “herkes kolayca anlasın iddiasıyla sadeleştiriyoruz” perdesi altında yapılacak her türlü değişiklikler de, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin mükerrer ifadeleriyle tiryak, edviye ve merhem gibi tabirlerle nitelendirilen Kur’ani ve imani ilaçları tahrif eder ve okuyanlara değil faideli olmak tam tersine manevi açıdan çok büyük zararlar verir.


Maddi ilaçları tahrif etmek insanların en fazla yüz senelik hayatlarına bir zarar verir, fakat Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin mükerrer beyanatlarıyla sünühat eseri olarak yazdırıldığı ve üzerinde kendisinin dahi tasarrufa me’zun olmadığını ifade etmiş olduğu Risale-i Nur’un tabirat ve kelimatını hangi isim altında olursa olsun tahrif etmek, kıyamete kadar bu eserlerden istifade edecek olan tüm insanların tahkiki iman sahibi olmalarına engel olarak iman kurtarma davasını kaybedip şekavet-i ebediyeye düçar olmalarına vesile olur.


Şu dünyada bir tek insanın fani hayatına kastetmenin cezası, o fiili irtikab eden şahsın senelerce hapis yatmasına ve bazen de idam edilmesine varan azim neticeler verirken, kıyamete kadar gelecek olan yüzlerce milyon insanların hayat-ı ebediyelerini kaybetmeleri neticesini verebilecek olan Risale-i Nur’un sadeleştirme adı altında tahrif edilmesinin, bu tahrifata fetva verenlerin, bizzat bu fiili irtikab edip uygulama sahasına geçirenlerin ve bu azim cinayete fiilen veya kalben destek vererek neşrine çalışanların, ahrette karşı karşıya kalacakları dehşetli manzaralar göz önüne getirilsin ve bu azim tahrifattan bir an önce vazgeçilsin.


Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur’u tiryak, edviye, merhem ve ilaç gibi tabirlerle nitelendirmiş olduğu bazı beyanlarını bir araya getirdik. Sözünü etmiş olduğumuz bu bölümlere, yukarıda da beyan etmeye çalışmış olduğumuz, ilaçların hassas dengeleriyle oynayarak formüllerinin bozulmasıyla ortaya çıkacak netice ile ilgili olarak, Tabiat risalesinden dikkat çekici bir bahisle başlamayı uygun bulduk. Öyle sanıyoruz ki, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur Külliyatından aynen nakledeceğimiz tevil kaldırmayacak derecede açık ve net beyanları, vicdan ve insaf sahibi nur talebelerinin Risale-i Nur’u sadeleştirme tahrifatının vereceği azim zararları derketmeleri noktasında ziyadesiyle kafi gelir.



“Bir eczahanede, gayet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden, zihayat bir macun istenildi. Hem hayatdar harika bir tiryak onlardan yapılmak icab etti. Geldik, o eczahanede, o zihayat macunun ve hayatdar tiryakın çoklukla efradını gördük. O macunlardan herbirisini tedkik ettik. Görüyoruz ki: O kavanoz şişelerden herbirisinden, bir mizan-ı mahsusla, bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından ve hakeza.. muhtelif mikdarlarda eczalar alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa o macun zihayat olamaz, hasiyetini gösteremez. Hem o hayatdar tiryakı da tedkik ettik. Herbir kavanozdan bir mizan-ı mahsus ile bir madde alınmış ki, zerre mikdarı noksan veya ziyade olsa, tiryak hassasını kaybeder.”

(Lem’alar, sh: 178)



“Cenab-ı Hak şu zamanda, i'caz-ı Kur'anın manevi lemaatından olan malum Sözler'i, şu dalalet zındıkasına bir tiryak hasiyetini vermiş tasavvurundayım.”

(Mektubat, sh: 23)



“Risale-i Nur, o tahribatı Kur'anın elmas hakikatleriyle ve Kur'an-ı Kerim'deki en kısa ve en müstakim bir tarikle tamir ve o yaraları, Kur'an-ı Hakim'in eczahane-i kübrasındaki edviyelerle tedavi ediyor ve edecektir.”

(Sözler, sh: 771)



“Şu şifalı ayet çok zamandır benim derdlerimin şifası ve ilacı olduğu gibi eczahane-i kübra-yı İlahiye olan Kur'an-ı Hakim'in tiryaki ilaçlarından, Risale-in Nur eczalarının kavanozlarından alarak belki bin manevi derdlerime bin kudsi şifayı buldum ve Resail-in Nur şakirdleri dahi buldular. Ve fenden ve felsefenin bataklığından çıkan ve tedavisi çok müşkil olan ve zındıka hastalığına mübtela olanlardan çokları onunla şifalarını buldular.

İşte her derde şifa olan Kur'anın ilaçlarının bu zamanda bir kısım kavanozları hükmünde bulunan Resail-in Nur dahi bu şifadar ayetin bir medar-ı nazarı olduğuna kuvvetli bir emare şudur ki:…”

(Şualar, sh: 703)



“Esrar-ı Kur'aniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasib bir ilaç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i İslamiyeye en nafi' bir nur ve dalalet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım.” (Mektubat, sh: 23)



“"Risale-i Nur, yalnız bir cüz'i tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki külli bir tahribatı ve İslamiyeti içine alan, dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal'ayı tamir ediyor. Ve yalnız hususi bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid aletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumiyi ve efkar-ı ammeyi ve umumun bahusus avam-ı mü'mininin istinadgahları olan İslami esaslar ve cereyanlar ve şeairler kırılması ile bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumiyi, Kur'an'ın i'cazıyla ve geniş yaralarını Kur'anın ve imanın ilaçları ile tedavi etmeğe çalışıyor. Elbette böyle külli ve dehşetli rahnelere ve yaralara, hakkalyakin derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hasiyetinde mücerreb ilaçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki; bu zamanda Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın i'caz-ı manevisinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır." diyerek uzun bir mükaleme cereyan etti. Ben de tamamen işittim, hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum.”

(Kastamonu Lahikası, sh: 30)



“Yazdığım hakaik-i imaniyeyi doğrudan doğruya nefsime hitab etmişim. Herkesi davet etmiyorum. Belki ruhları muhtaç ve kalbleri yaralı olanlar, o edviye-i Kur'aniyeyi arayıp buluyorlar.

(Mektubat, sh: 70)



“Ulum-u imaniye, hususan doğrudan doğruya ihtiyaca binaen ve yaralarına devaen Kur'an-ı Hakim'in esrarından manevi ilaçlar alınsa ve tecrübe edilse; elbette o ulum-u imaniye ve o edviye-i ruhaniye, ihtiyacını hissedenlere ve ciddi ihlas ile istimal edenlere yeter, kafi gelir.”

(Mektubat, sh: 358)



“Yalnız bu altı-yedi sene değil, belki yirmi senedir Kur'andan ahzedip Türkçe lisanıyla neşrettiğim asar meydandadır. Evet Lillahilhamd, Kur'an-ı Hakim'in maden-i envarından iktibas edilen asar ile, ihtiyar taifesinin en ziyade istedikleri nur gösteriliyor. Musibetzedelerin ve hastaların tiryak gibi en nafi' ilaçları, eczahane-i kudsiye-i Kur'aniyede gösteriliyor. Ve ihtiyarları en ziyade düşündüren kabir kapısı, rahmet kapısı olduğu ve i'dam kapısı olmadığı, o envar-ı Kur'aniye ile gösterildi. Ve çocukların nazik kalblerinde hadsiz mesaib ve muzır eşyaya karşı gayet kuvvetli bir nokta-i istinad ve hadsiz amal ve arzularına medar bir nokta-i istimdad Kur'an-ı Hakim'in madeninden çıkarıldı ve gösterildi ve bilfiil istifade ettirildi. Ve fukaralar ve zuafalar kısmını en ziyade ezen ve müteessir eden hayatın ağır tekalifi, Kur'an-ı Hakim'in hakaik-i imaniyesiyle hafifleştirildi.

İşte bu beş taife ki, Türk Milletinin altı kısmından beş kısmıdır; menfaatlerine çalışıyoruz.

(Mektubat, sh: 423)



“Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın tiryakmisal ilaçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayanabilir; ve onun metin, sarsılmaz, sebatkar, halis, sadık, fedakar şakirdleri mukavemet ederler.”

(Kastamonu Lahikası, sh: 105)



“Ben aciz, zaif, gurbette, menfi, yarım ümmi, aleyhimde propaganda ile halkı benden ürkütmek haleti içinde Kur'anın ilaçlarından ve imani ve kudsi hakikatlarından dertlerime tam derman olarak kendime bulduğum zaman, bu millete ve bu vatan evladlarına dahi tam bir ilaç olacağına kanaat getirdiğim için o kıymetdar hakikatları kaleme aldım.”

(Şualar, sh: 451)



İmam-ı Ali'nin (R.A.) otuz-kırk işaretiyle sarahat derecesinde haber verdiği Risale-i Nur, bu zamanın müdhiş yaralarına tam bir ilaçtır. Onun için, o daire bize kafi gelmiş, harice çıkmıyoruz.”

(Emirdağ Lahikası -1, sh: 211)



“Hakikat nazarında herkesten ziyade hasta olan, maddi ve gafil doktorlardır. Eğer eczahane-i kudsiye-i Kur'aniyeden tiryak-misal imani ilaçları alabilseler, hem kendi hastalıklarını, hem beşeriyetin yaralarını tedavi ederler, inşaallah. Senin şu intibahın senin yarana bir merhem olduğu gibi, seni dahi doktorların marazına bir ilaç yapar.” (Barla Lahikası, sh: 66)



Selam Hüdaya tabi olanlara, bütün levm ve itab da heva ve hevesine tabi olanların üzerine olsun.


(Abdullah Faruk – 16.07.2013)