Çünki Bedîüzzaman'ın mahkemesinde hiçbir kimseden korkmuyorum, çekinmiyorum.
Şualar ( 551 )
DÜNYA TARİHİNDE EMSALSİZ BİR HADİSE : NURCULUK
İÇİNDEKİLER
Takdim ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... .. ... ... ... 5
Hayat-ı İçtimaiye ve Siyasiyeye Dair Bazı Beyanlar... ... ... ... .. ... ... 7
Risale-i Nur'un Adli Safahatı ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... .. ... ... 19
Risale-i Nur Hakkında Verilen Beraet ve İade Kararları... ... ... ... 25
Risale-i Nur Hakkında Verilen Ehl-i Vukuf Raporları.. . .. . . . ... .. 151
Anarşiye Karşı Tedbir ve İkazlar... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 181
Beraet Kararları Cedveli ... ... ... ... ... ... ... ... ... ...... ... ... ... ... ... ... ...189
Beraet ve İade Kararları ile İade Edilen Kitapların Alfabetik Listesi... ... ... ..217
TAKDİM
Bu kitabın muhteviyatı tarzında evvelce iki üç kitap neşredildi. Ancak mahkeme beraet kararlarının ardı sıra kesilmeden çıkması ve o eski kitabların ihtiva ettiği beraet kararlarının 1944'den 1971 tarihine kadar olması hasebiyle 1972'den 1981 tarihine kadar sudûr eden yeni beraet kararlarıyla birlikte bir kat daha Risale-i Nur'un adli merci'lerce muzaaf muhkem kaziyesi perçinleşdiğinden, adaletçi hukukçularm nazarlarına yeniden arzetmeyi bir vazife bildik.
Böylece Risale-i Nur kitablarının ve onları okuyan hakiki Nur talebelerinin siyasi, idari ve adli merci'lerce takibine mahal kalmadığı gibi, Din, vatan ve millete zararsız, faideli birer uzuv olduğu anlaşılacağı bedihidir.
Kitabın baş tarafına merhum Müellif Bediüzzaman Said-i Nursî hazretlerinin kendi ana hedefi ve gayesi ne olduğunu beyan eden eserlerinden birkaç nümune takdim ediyoruz. Bu nümunelik beyanlar ve bütün eserlerinin topyekûnu dikkatle ilim, adalet ve insaf nazarına alınırsa o zâtın ve hakiki talebelerinin gaye ve hedefleri ne olduğu apaçık meydana çıkacaktır. Tevfik Allah'dan.
ENVÂR NEŞRİYAT
Dünya Adalet Tarihinde Emsalsiz Bir Hâdise
NURCULUK
Bu kitap hakkında, ilgili mahkemece verilen BERAET ve İADE'ye dair, 24.3.1982 tarihli karar aynen aşağıdadır.
T.C.
İSTANBUL
BASIN TOPLU ASLİYE
CEZA MAHKEMESİ KARAR
Esas : 981/122
Karar : 982/40
Savcılık No : 981/68
Başkan : Hüseyin Yücel 8486
Hakim : Süheyl Deliorman 10724
Hakim : H. Kayaalp Uluğ 12079
C. Savcı Y. : Ahmet Güner 12990
Z. Katibi : H. Türcan Gürdal
Davacı : K.H.
Sanık :ABDULKADİR BADILLI: Abdullah oğlu Havva'dan olma 1936 d.lu Urfa Mrk. Şıhzeliha köyü H.1 C.9 s. 285 de nüfusta kayıtlı olup Cağaloğlu Alayköşkü Cad. 12/A da (Envar Neşriyat) yayınevi sahibi.
Suç : Yasanın cürüm saydığı fiillerin övülmesi.
Suç tarihi : 27.4.1981
Yasanın cürüm saydığı fiillerin övülmesi suçundan sanık Abdulkadir Badıllı hakkında mahkememizde yapılan açık duruşma sonunda dava dosyası tetkik edildi:
G.D.: C. Savcılığının 23.10.1981 tarih 68/139 sayılı iddianamesiyle sanığın hazırlayıp yayınladığı (Risale-i Nur ve T.C. Mahkemeleri) adlı kitapla kanunun cürüm saydığı fiilin övgüsünün yapıldığı belirtilip cezasının tayini istenmiştir.
Sanık Abdulkadir Badılllı safhalardaki savunmalarında, Eminönü Alayköşkü Cad. Dr. Hayrunnisa Batu işhanında bulunan Envar Neşriyat sabibi olduğunu, bu yayınevinin hazırlayıp bastırdığı, dava konusu kitabın münderecatı itibariyle kanunun cürüm saydığı fiilin övgüsünün yapılmadığını izahla, müsbet suçu reddetmiştir.
Sanığın savunması, dava konusu (Risale-i Nur ve T.C. Mahkemeleri) adlı kitap, dosya ile birlikte, bilirkişilere tetkik ettirilmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fak. Ord. Prof. Sulhi Dönmezer ile Prof. Erol Cihan ve Asistan Hasan Erman’ın tanzim ettikleri 3.3.1982 tarihli üç sahifeden ibaret raporda kitap, dava dosyası ile birlikte tetkik edildikten sonra sureti sevke uygun suçun bulunmadığı belirtilmiştir.
Bilirkişilerin raporunda aynen, (…iddianamede suç konusu olan kitapta 1972-1981 tarihleri arasında Nur Risaleleri hakkında açılan kamu davaları ile ilgili olarak verilmiş beraat kararları ile bazı bilirkişi raporlarına yer verildiği, kitabın önsözünde bu risaleleri okuyanların ve risa1elerin övüldüğü, Said-i Nursi'nin Nurculuk diye bilinen bir dini akımın başı olduğu, bu akımın devletin siyasi, iktisadi, hukuki temel nizamlarını dini inanç ve esaslara uydurma çabasında olduğu, risalelerinin çoğunun TCK 163/4 maddesine muhalefet suçunu ihtiva ettiği, bu kitapta suç teşkil eden propaganda aracı olan Nur Risalelerinin övüldüğü, böylece cürüm teşkil eden laikliğe aykırı fiillerinin övülmüş olduğu... 312. madde gereğince cezalandırılması gerektiği belirtilmektedir.
248 sahifeden ibaret... kitapta, 19. sahifeden itibaren kitabın sonuna kadar Nur Risaleleri hakkında verilmiş olan ve beraati tazammun eden kararlarla bu davalar dolayısıyle muhtelif kişiler tarafından... verilmiş olan bilirkişi raporları yer almaktadır.
181. sahifeden 188. sahifeye kadar Said-i Nursi'nin bazı kitaplarından bir kısım fikirler nakledilmektedir.
Nihayet 189. sahifeden itibaren de beraat kararı veren mahkemelerin karar fihristleri ve diğer fihristler yer almaktadır.
Mahkeme kararlarında ve bunlara müteallik bilirkişi raporlarında herhangi bir suç mahiyeti bulunmayacağı aşikar olduğundan bu kısım üzerinde durmaya ve mütalaa dermeyanına gerek görülmemiştir.
Kitabın 181 ile 188 sahifelerinde yer alan ve anarşiye karşı tedbir ve ikazları ihtiva eden cümlelerin ise herhangi bir suçla ilgisi görülmemiştir.
Said-i Nursi 'nin bazı yayınlarında suç niteliği bulunması, adı geçenin yazmış bulunduğu bütün yazılarındada suç mahiyeti olduğunun kabülüne elbetteki sevkedemez.
Bu yazılarda herhangi bir suç mahiyeti olmak şöyle dursun, tam tersine suça karşı toplumun uyanık olmasını sağlamak amacını güden bir gayret müşahede edilmektedir.
189. Sahifeden itibaren söz konusu olan fihristlerde ise keza herhangi bir suç mahiyeti bulunmayacağı açıktır.
O halde kitabın içeriğinde durulması gereken kısmı ilk 23 sahifesidir.
Bu kısımda baştaki takdim bölümünde kitabın muhtevası hakkında bilgi verilmekte, Risale-i Nurlar hakkındaki adli kararlarla bunlarda suç mahiyeti bulunmadığı tebeyyün ettiği, Risale-i Nur kitaplarının ve onları okuyan hakiki nur talebelerinin siyasi, idari, adli mercilerce takibine mahal kalmadığı ve herikisinin vatan ve millete zararsız faydalı bir uzuv olduğunun anlaşıldığı ifade edilmektedir.
Esas maksadın, imana hizmet olduğu, Said-i Nursi'nin siyasetle (meşgul bulunmadığı, kendisinin maneviyata hizmeti gaye edindiği için siyasi ve idari makamları reddettiği söylendikten sonra bu hususları teyid amacıyla Said-i Nursi'nin kitaplarına bazı nakiller yapılmakta hakiki nur talebelerinin hiç bir zaman idare ve siyaset işlerine girmek istemedikleri açıklanmaktadır.
Verilen izah muvacehesinde kitapta TCK nun 163. maddesini ihlal edici herhangi bir nitelik görülmediği meydandadır.
Kitabm 5. sahifesinde geçen, ve Risale-i Nur kitaplarının ve onları okuyan Nur talebelerinin siyasi, idari ve adli mercilerce takibine mahkeme kararları dolayısıyla mahal kalmadığı, böylece bunların vatan, din ve millete zararsız, faideli bir uzuv olduğu hakkındaki cümleye isnad eylemek suretiyle tüm Risale-i Nurlarm 163. maddeyi ihlal edici propaganda yapan kitaplardan ibaret bulunduğunun kabülü ile, bunların böylece övülmesinin 312. maddeyi ihlal edeceği hususundaki iddiada, elbetteki isabet yoktur.
Gerçekten, Risale-i Nurların tümüyle 163. maddeyi ihlal eden suç mahiyetinde bulunmadığı bizzat bu kitabın içine alınmış olan ve adedi yüzlerin çok üstünde bulunan mahkeme kararlarıyla sabittir.
Kitabın içindeki yüzlerce mahkeme kararları Risale-i Nurların yüzlercesinin suç teşkil etmediğini ifade etmiş iken bunları öven bir cümlenin 312. maddeyi ihlal eden suç oluşturmayacağı aşikardır..., denerek, kanaatlarını izah ve izhar eylemişlerdir.
Bilirkişilerin, sanığın savunmasına, dosyaya, kitap münderecatına mutabık gerekçeli raporu, bu nitelikleri nazara alınarak benimsenmekte ve hükme esas alınmaktadır.
Hakikatı halde dava konusu kitap, üç bölümden oluşmaktadır.
1) Bilirkişilerin de belirttiği gibi baştaki 23 sahifelik kısım Risale-i Nur hakkında izahatı ihtiva etmektedir.
2) Geri kalan kısım Risale-i Nurla ilgili mahkeme kararlarının ve bu kararı veren mahkemelerin mahkeme Safhasında bilirkişilerden aldıkları mütalaa yani bilirkişi raporunu ihtiva etmektedir.
Bilirkişilerin de belirtip izah ettikleri gibi mahkeme kararlarında ve bilirkişi raporlarında suç niteliği olmadığı açık bulunduğundan bu kısımlarda kanunun cürüm saydığı fiillerin övgüsünün yapıldığının araştırılması gerekmez ve gerekemez.
Baştaki 19. sahifede bulunan kısım, Risale-i Nurun TCK. 163/4 maddesine aykırı olanlarını değil onun dışında, faydalı olan ve olabilecek bulunduğu kabul edilenleri ele almakta ve bu nevilerinin okunmasının suç olmadığı vurgulanmaktadır ki, bu takdirde TCK nun 163/4 maddesine muhalefeti belirgin olmayan yazının okunmasının suç olmayacağı okunmasını istemenin suçu sayılan fiilin övgüsünü oluşturmadığı açıklık kazanmaktadır.
Yukarıda izah olunan haller, hâdise mahiyet ve seyri, duruşma safhası ile tekmil dosya münderecatına nazaran, sanığın hazırlayıp bastırarak yayınladığı (Dünya Hukuk tarihinde emsalsiz bir hâdise, şeklinde tavsif edip ondan sonra "Risale-i Nur ve T.C. Mahkemeleri") adıyla yayınladığı kitapta kanunun cürüm saydığı fiilin övgüsünün yapıldığı anlaşılmamaktadır.
Bu bakımdan tahkikatın derinleştirilmesindede lüzum ve fayda yoktur.
Yukarıda belirtilen hususlar birlikte nazara alınarak maznun Abdulkadir Badıllı'nın müsnet suçtan BERAATİNE, İst. 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 21.10.981 tarih 981/71 sayılı kararıyla toplattırılan dava konusu kitabın toplatılmasıyla ilgili kararın kaldırılmasına isteğe uygun olarak temyizi kabil olmak üzere 24.3.1982 günü oybirliğiyle verilen karar, sanığın yiizüne karşı, müdafi Av. Davut Doğan'ın yüzüne karşı usulen ve alenen tefhim kılındı. 24.3.1982
Başkan 8486 Hakim 10724 Hakim 12079 Katip
İşbu ilam aslının aynı olup, sanık hakkındaki karar temyiz edilmeyerek 1/4/1982 tarihinde kesinleşmiştir.
B: Katip
resmi mühür ve imza
SIKlYÖNETİM KOMUTANLIĞI
3 NUMARALI ASKERİ MAHKEMESİ
ANKARA
Evrak No. : 1982/1
Karar No. : 1982/270-1
KARAR
(DURUŞMASIZ İŞLERE AİT)
Başkan : Mn. Kd. Alb. Ethem ÇONKA (1954-7)
üye : Hv. Hak. Ön. Yzb. İ. Hakkı DİRİK (1970-1)
üye : Hak. Ütğm. Durmuş GÖKDERE (1979-Yd. 2)
dan kurulu ve tutanakta
Tutanak katibi : P. Er Bahtiyar RAHİMOGLU
hazır olduğu halde; duruşmasız olarak duruşmaya mahsus salonda Askeri Savcılığın 23. 2. 1982 tarihli talepnameleri hakkında bir karar verilmek üzere toplandı.
Talepname incelendi.
Bunda T.C.K. nun 163. maddesini ihlal suçundan sanık olup mahkememizde yargılanmaları sonucu haklarında beraet kararı verilen ve bu karar kesinleşen sanıklar Hüseyin GÜNDAŞ ve İlhan ÖZCAN'ın suç teşkil etmeyen kitapların iadesi hakkında talepleri konusunda Askeri Savcılığın ilgi talepnameleriyle olumlu mütalaada bulunmuş olduğu görüldü. Ve işin tetkikine geçildi.
Dosya incelendi.
Gerçekten adı geçen sanıkların evlerinin aranması sırasında 1980/270 esas sayılı dosyamızın 11 dizisinde kayıtlı tutanakda dökümü yapılan ve Ankara C. Savcılığının Basın hazırlık 1979/431 ve zaptolunan eşya defterinin 1979/1144 esasına kayıtlı kitapların soruşturma nedeniyle emanete alındığı, adı geçen sanıklar ile arkadaşlarının T.C.K.nun 163/1-4. maddelerini ihlal suçundan dolayı mahkememizde yargılandıkları ve yargılama sonucunda verilen 6. 4. 1981 tarihli karar ile 1981/336 sayılı kararla beraet kararı verildiği ve bu kararın 29. 7. 1981 tarihinde taraflarca temyiz olunmamak suretiyle kesinleştiği, kararın kesinleşmesinden sonra sanıkların 22. 9. 1981 tarihli dilekçeleri ile kitapların iadesi talebinde bulundukları Ankara C. Savcılığının Basın Bürosundan alınan 4. 12. 1981 gün ve 5/45404 sayılı yazı ile sanıklarda elde edilen kitaplar hakkında herhangi bir toplatma kararının bulunmadığının bildirildiği ve bu nedenle As. Savcılığın kitapları iadesi yolunda görüş beyan ettiği anlaşıldı.
Dosya ve ilgili dilekçeler, talepname, cevabi yazılar incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
1980/270 Esas sayılı dosyamızın 11 dizisinde kayıtlı tutanakda dökümü yapılan ve Ankara C. Savcılığının Basın Hazırlık 1979/431 ve Zaptolunan eşya defteri 1979/1144 Esasına kayıtlı bulunan ve haklarında toplatma kararı bulunmadığı saptanan kitapların, sanıkların beraet etmiş olmaları da nazara alınarak 353 sayılı kanunun 66, 67, 68 ve C.M.U.K.nun 392. maddeleri gereğince suç mevzuu olmamaları nedeniyle sanıklar GÜNDAŞ ve ÖZCAN'a iadesine ittifakla ve kabili itiraz olmak üzere karar verildi. 1. 3. 1982
BAŞKAN ÜYE ÜYE Z.K.
ANKARA SIKIYÖNETİM KOMUTANLlĞI 3 NUMARALI ASKERİ MAHKEMESİ'nin 1. 3. 1982 Gün ve 1982/270-1 Sayılı KARAR ile İADESİNE KARAR VERİLEN RİSALE-İ NUR KİTAPLARI
Sayı Adet İsim
1- 2 adet Bediüzzaman Said Nursi, Hayatı, Mesleği, Tercüme-i Hali.
2- 1 adet B. Sözler
3- 2 adet Tabiat Risalesi
4- 2 adet Nur Aleminin Bir Anahtarı
5- 13 adet Hakikat Nurları
6- 1 adet İman Hakikatları
7- 2 adet Ayet-ül Kübra
8- 1 adet Mirkat-üs Sünnet ve Tiryak-ı Maraz-ı Bid'a
9- 4 adet İman ve Küfür Muvazeneleri
10- 2 adet Meyve Risalesi
11- 3 adet İhlas Risaleleri
12- 3 adet Hastalar Risalesi
13- 4 adet Hutbe-i Şamiye
14- 11 adet Haşir Risalesi
Yukarıdaki (51) Adet kitabın mahkememiz 1980/270 Esasına kayıtlı 11. dizide bahsi geçen kitaplara uygunluğu tasdik olunur.
27.4.1982
Durmuş GöKDERE
Hâk. Ütğm.
HAYAT-I İÇTİMAİYE VE SİYASÎYE DAİR MERHUM BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSÎ'NİN BEYANATINDAN BAZI KISIMLAR
Risale-i Nur ve talebeleri hakkında açılan mahkemelerin ekserisi siyasetçilik ve idareye karışmak iddialarına dayandırılmıştı. 785 mahkemenin verdiği beraet kararları ve bir o kadar ehl-i vukuf raporları gösteriyorlar ki, Risale-i Nur ve Talebelerinin esas gayesi imana hizmettir.
Bediüzzaman Said-i Nursî iman hizmetini eserlerinde esas almış siyasetle meşgul olmayı ise ehline bırakmıştır.
Esasen bin üçyüz seneden bu yana islam dünyasının büyük dini şahsiyetleri olan imamlar, mürşidler, siyasetten uzak kalarak, bu işi ehline bırakmayı esas almışlardır. Hatta İmam-ı A'zam hazretleri en büyük bir islam hukukçusu olmasına ve halife tarafından idari makama geçmeye zorlanmasına rağmen, esas vazifesinin icabı olarak hizmet-i Diniye sahasında kalmayı tercih etmiştir. Bununla da kalmayarak güvendiği şahsiyetlerden İmam-ı Ebu Yusuf hazretlerine yazdığı vasiyetnamede, aynı husus üzerinde hassasiyetini göstererek, onun da siyasetle uğraşmamasını tavsiye ve telkin etmiştir.
Günümüzde de, Dinî şahsiyetler arasında Risale-i Nur külliyatı müellifi Bediüzzaman, aynı mevzuda daha hassas davranmıştır. Şöyle ki :
T.B.M.M.'nin kuruluşu sıralarında Bediüzzaman İstanbul'da bulunmakta iken, Devlet Reisi tarafından Ankara'ya davet edildi. Kendisine meb'usluk ve bazı siyasî ve idarî makamlar teklif edildi. Fakat o, maneviyat sahasındaki hizmeti gaye edindiği için teklifleri kabul etmedi.
Meclis kürsüsüne davet edilen Bediüzzaman, orada vatan ve millet için dua etti. Hem vatan ve millet maslahatı namına meb'uslara 10 maddelik bir beyanname dağıttı, daha sonra da Van'a gidip manevi sahasına çekildi.
Yazmış olduğu Risale-i Nur namındaki eserlerinde siyasi çekişmeler hakkında ikaz edici pekçok beyanlar vardır.
Ezcümle: Emirdağ 1. sah. 57 de;
«Maksad-ı aslî, siyasetini yapanlarda din ikinci derecede kalır, tebei hükmüne geçer. Hakiki dindar ise; "Bütün kainatın en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir" diye siyasete aşk u merak ile değil; ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakikata âlet etmeye eğer mümkünse çalışabilir. Yoksa baki elmasları, kırılacak adi şişelere âlet yapar» demektedir.
İşte üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur hizmetinin temel esasatını bu ve buna benzer çok yerlerde beyan ettiği gibi, bilhassa son ve umumî vasiyetnamesi hükmünde olan Ankara'da verdiği bir dersinde bizzat talebelerine Risale-i Nur mesleğinin azami ihlası muhafaza noktasında kendi hayat ve harekatından misaller vererek bütün Nur şakirdleri camiasına şaşmaz, değişmez bir düstur vermiştir .
«... Mâdem mesleğimiz âzamî ihlâsdır; değil benlik, enaniyet.. dünya saltanatı da verilse, bâkî bir mes’ele-i îmaniyeyi o saltanata tercih etmek a’zamî ihlâsın iktizasıdır. Meselâ: Harb içinde, avcı hattında, düşmanın top gülleleri arasında Kur'an-ı Hakîmin tek bir âyetinin, tek bir harfinin, tek bir nüktesini tercih ederek, o gülleler içinde Habib kâtibine, "Defteri çıkar!" diyerek at üstünde o nükteyi yazdırmış. Demek Kur'anın bir harfinin, bir nüktesini; düşmanın güllelerine karşı terk etmemiş; ruhunun kurtulmasına tercih etmiş.
O kardeşimize sorduk: "Bu acib ihlası nereden ders almışsın?" Demiş :
- İki noktadan...
Birisi : Âlem-i İslâmiyetin en acib harbi olan Bedir Harbinde namaz vaktinde cemaatten hissesiz kalmamak için, düşmanın hücumu ile beraber mücahidlerin yarısı silahını bırakıp cemaat hayrına şerik olmak, iki rek'at sonra onlar da hissedar olsun diye Fahr-i Âlem Aleyhissalatü Vesselam bir hadîs-i şerîfiyle emretmiş olmasıdır. Mâdem harpte bu ruhsat var. Ve madem cemaat hayrı da sünnet olduğu halde, o sünnete riayet etmek en büyük bir hâdise-i dünyeviyeye tercih edilmiş. Üstad-ı mutlakın böyle bir işaretinden bir nüktecik alarak, biz de ruh ve canımızla ittiba' ediyoruz.
İkincisi : Kahraman-ı İslam İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü Celcelûtiyenin çok yerlerinde ve âhirinde bir himayetçi istemiş ki, namaz içinde huzuruna gaflet gelmesin. Düşmanları tarafından ona bir hücum mânâsı hâtırına gelmemek, sırf namazdaki huzuruna pekçok olan düşmanları tarafından bir hücum tasavvuru ile namazdaki huzuruna mâni' olunmamak için bir muhafız ifriti dergâh-ı İlâhîden niyaz etmiş.
İşte bu bîçâre, ömrü bu zamanda hodfuruşluk içinde yuvarlanan bîçâre kardeşiniz de; hem sebeb-i hilkat-ı âlemden, hem kahraman-ı İslâmdan bu iki küçük nükteyi ders aldım. Ve bu zamanda çok lâzım olan Kur'anın esrarına ehemmiyet vermekle harb içinde ruhunun muhafazasını dinlemiyerek, Kur'an'ın bir harfinin bir nüktesini beyan etmiş.»
Emirdağ Lah: II, 217
Yine Mektubat namındaki eserinde:
Âl-i Beyt ünvanıyla bilinen, dinde büyük şahsiyetlerin esas vazifeleri, dine hizmet olduğunu; saltanat ve siyasete el atmaları halinde, esas vazifelerine zarar getirdiğini bir suale cevap verirken şöyle anlatıyor:
«Eğer denilse: "Neden hilâfet-i İslâmiye, Âl-i Beyt-i Nebevîde takarrur etmedi? Halbuki en ziyade lâyık ve müstehak onlardı."
Elcevap: SALTANAT-I DÜNYEVİYE ALDATICIDIR. ÂL-İ BEYT İSE, HAKAİK-I İSLAMİYEYİ VE AHKÂM-I KUR'ANİYEYİ MUHAFAZAYA MEMUR idiler. Hilâfet ve saltanata geçen ya nebi gibi masum olmalı veyahut Hülefâ-i Râşidin ve Ömer ibn-i Abdül Aziz-i Emevî ve Mehdi-i Abbasî gibi harikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki, aldanmasın. Halbuki Mısırda Âl-i Beyt namına teşekkül eden Devlet-i Fatımiye hilâfeti Ve Afrika'da muvahhidîn hükûmeti ve İran' da Safeviler devleti gösteriyor ki, SALTANAT-I DÜNYEVİYE ÂL-İ BEYTE YARAMAZ, VAZİFE-İ ASLİYESİ OLAN HIFZ-I DİNİ ve hizmet-i İslâmiyeti onlara unutturur. Halbuki saltanatı terkettikleri zaman, parlak ve yüksek bir surette İslâmiyete ve Kur'ana hizmet etmişler...»
Mektubat: 101
«... Hasan ve Hüseyin ve onların hânedanları ve nesilleri, manevî bir saltanata namzed idiler. DÜNYA SALTANATIYLA MANEVİ SALTANATIN CEM'İ GAYET MÜŞKİLDİR. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü gösterdi. Tâ kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın...»
Mektubat: 57
Yine Şualar, Emirdağ Lâhikası ve Tarihçe-i Hayat namlarındaki eserlerinde Risale-i Nur okuyucularına hitaben: Parti çekişmeleri; tarafgirliği netice verdiğinden, dine hizmet edenler, bu hizmetlerinden herkesin istifade edebilmesi için siyasete girmemelerinden bahsederken şöyle der:
«... Risale-i Nur Şakirdlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir DÜSTUR-U ESASİLERİDİR. Çünki: Hâlisane HİZMET-İ KUR'ANİYE, ONLARA HER ŞEYE BEDEL, KÂFİ GELİYOR... Hem MİLLETİN HER TABAKASI; MUVAFIKI VE MUHALİFİ, MEMURU VE ÂMÎSİNİN O HAKİKATLARDA HİSSELERİ VAR ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur Şakirdleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve MADDİ MÜBAREZEYİ TAM BIRAKMAK ve hiç karışmamak lâzım gelmiş.»
Şualar : 325
«Nur Şakirdleri, hiç-siyasete kanşmadılar, hiçbir partiye girmediler.Çünki İMAN, MAL-I UMUMİDİR. Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır. TARAFGİRLİK GİREMEZ. Yalnız küfre, zendekaya, dalâlete karşı cephe alır.»
Emirdağ Lah.: 177
«... Ben de Nur-u Kur'anı elde tutmak için "euzubillahi mineşşeytani vessiyaseti" deyip, siyaset topuzunu atarak, iki elim ile nura sarıldım. Gördüm ki: siyaset cereyanlarında; hem muvafıkta, hem muhalifte, o nurların aşıkları var. Bütün siyaset cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok fevkinde; ve onların garazkârane telâkkiyatlarından müberra ve sâfi olan bir makamda verilen ders-i Kur'an ve gösterilen envâr-ı Kur'aniyeden hiçbir taraf ve hiçbir kısım çekinmemek ve ittiham etmemek gerektir..
"Elhamdülillâh" siyasetten tecerrüd sebebiyle, Kur'anın elmas gibi hakikatlarını propaganda-i siyaset ittihamı altında cam parçalarının kıymetine indirmedim...»
Mektubat: 46
Dinin şiddetle men ettiği şeylerden biri de, dini siyasete âlet etmektir. Bu cihette de Bediüzzaman ısrarla ikazlarda bulunmuştur. Ezcümle, bir suale cevap verirken bunun açık delilini görüyoruz:
«Sual: Neden ne dahilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa SİYASETLİ CEMAATLARA HİÇBİR ALÂKA PEYDA ETMİYORSUN? Ve Risale-i Nur ve Şakirdlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun.. Halbuki, eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden binler adam Risale-i Nur dairesine girip parlak hakikatlarını neşredeceklerdi; hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın!
Elcevap : Bu alâkasızlık ve ictinabın en ehemmiyetli sebebi: Mesleğimizin esası olan İHLAS, BİZİ MEN EDİYOR. Çünki: Bu gaflet zamanında, hususan tarafgirane mefkûreler sahibi, herşeyi kendi mesleğine ALET EDEREK, hatta dinini ve uhrevi harekâtını da o dünyevi mesleğe bir nevi alet hükmüne getiriyor. Halbuki, hakaik-ı imaniye ve hizmet-i Nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbir şeye âlet olamaz. Rıza-yı İlâhî'den başka bir gayesi olamaz. Halbuki, şimdiki cereyanların TARAFGİRANE ÇARPIŞMALARI HENGÂMlNDA bu SIRR-I İHLÂSI MUHAF AZA etmek, dinini dünyaya âlet etmemek müşkülleşmiş...»
Emirdağ Lah.: 38
Diğer ehemmiyetli bir husus da; ölçüsüz siyasî çekişmelerin millî bünyeye getirdiği zararlardır.
Bediüzzaman 1909'larda bu zararlardan bahsederken, 1958'de yani ellisene sonra A. Menderes'e hitaben yazdığı mektubta da aynı tehlikeyi hatırlattı.
1909'da şöyle diyor:
«... Seviye-i İrfan bir olmadığından, fırkalarda husumet, taassup ve tarafdarlık intac eder. Tabii o kuvveti istimal ile siyasete karışacak ve umumî idarede herkesce lezzetli olan tahakkümatı yapacak sahib-i ağraza müsaid bir zemin olur. Binaenaleyh, bizdeki fırkaların şimdiki hal ile devamı gayet muzırdır. Lâkin bir şirkette veya münevver-ül - fikir ve bîtaraf mabeyninde tenkidat-ı siyasetten veya ehl-i ilim mabeyninde nasihat ve irşaddan menfaat olabilir...»
Hutbe-i Şamiye: 98
1958 de yazılan mektubdan bir parça ise aynen şöyledir :
«İslâmiyetin pek çok kanun-u esasîsinden birisi ›«h²'!ö«*²+¬:ö½?«*¬+!«:ö*¬i«#ö«ö«:ö (<6,164>) âyet-i kerîmesinin hakikatıdır ki; birisinin cinayetiyle; başkaları, akraba ve dostları mes'ul olamaz. Halbuki, şimdiki siyaset-i hâzırada particilik taraftarlığı ile, bir câninin yüzünden pekçok masumların zararına rıza gösteriliyor. Bir câninin cinayeti yüzünden taraftarları veyahut akrabaları dahi şenî gıybetler ve tezyifler edilip bir tek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup, kin ve garaza ve mukabele-i bilmisile mecbur ediliyor. Bu ise, hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zir ü zeber eden bir zehirdir ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin, hazırlamaktır. İran ve Mısır'daki hissedilen hâdise ve buhranlar, bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat, onlar burası gibi değil, bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. -Allah etmesin- bu hal bizde olsa, pek dehşetli olur.»
Tarihçe: 502
RİSALE-İ NUR'UN HAS TALEBELERİNİ SİYASETE BİLFİİL GİRMEKTEN MEN EDEN BİRKAÇ PARÇADIR
... Risale-i Nur'un bir talebesini tecrübe ettim. Acaba bu heyecan, şimdiki SİYASETE KARŞI NE FİKİRDEDİR diye BOĞAZLAR HAKKINDA boşboğazlığı münasebetiyle bir iki şey sordum. Baktım, alâkadarane ve bilerek cevap verdi. Kalben yazık dedim. Bu VAZİFE-İ NURİYEDE ZARARI OLACAK. Sonra şiddetle ikaz ettim...
Emirdağ Lah.: 43
... Dünya SİYASETİNE KARIŞMADIĞIMIN SEBEBİ? O geniş ve büyük dairede vazife az ve küçük olmakla beraber, cazibedarlık cihetiyle MERAKLILARI KENDİYLE MEŞGUL eder; hakiki ve büyük VAZİFELERİNİ ONLARA UNUTTURUR veya noksan bıraktırır; hem her halde bir TARAFGİRLİK meylini verir… Hem Îman ve hakikat noktasında bu çeşit MERAKLARIN BÜYÜK ZARARLARI var. Çünki gaflet verecek ve dünyaya boğduracak ve hakiki VAZİFE-İ İNSANİYETİ ve AHİRETİ UNUTTURACAK olan en geniş daire ise, SİYASET DAİRESİDİR. Hususan böyle umumî ve mücadele sûretindeki hâdiseler, kalbi de boğuyor... Hatta ehl-i hakikat,hakikat ve marifetullahı bulmak için kesret dairelerini unutmağa çalışıyorlar, tâ kalb dağılmasın ve lüzumlu ve kıymetli şeye sarfetmek lâzım gelen, MERAKI, ZEVKİ, ŞEVKİ, LÜZUMSUZ FANİ ŞEYLERDE TELEF OLMASIN. Hatta bu ehemmiyetli sırdandır ki, din düsturlarının bir hâdimi olmak cihetinde (güneş gibi îmanlar taşıyan bir kısım sahabeler ve onlara benzeyen mücahidinden, selef-i sâlihinden başka; SİYASETÇİ, EKSERCE TAM MÜTTAKİ DİNDAR OLAMAZ; Tam ve hakiki dindar, müttaki olanlar siyasetçi olmazlar.)
Emirdağ Lah.: 96
«... Otuz seneden beri siyaseti terkettiğime sebep, bir mübarek âlimin tâkib ettiği cereyanın tarafgirlik damarı ile sâlih ve büyük bir âlimin onun fikrine muhalif olmasından tefsik derecesinde tahkir edip ve cereyanına ve kendi fikrine muvafık meşhur ve mütecaviz bir münafığı gayet medh ü sena etti. Ben de bütün ruhumla ürktüm. Demek TARAFGİRLİK HİSSİNE SİYASETÇİLİK DE KARIŞSA, BÖYLE ACİB HATALARA SEBEBİYET VERİYOR diye EÜZUBİLLAHİMİNEŞŞEYTANİVESSİYASETİ dedim, o zamandan beri siyaseti terkettim... »
Emirdağ Lah.: 266
«... Elhasıl: Beniın ile temas eden bütün dostlarım bilirler ki; siyasete değil karışmak, değil teşebbüs; belki düşünmesi dahi esas maksadıma ve ahvâl-i ruhiyeme ve hizmet-i kudsiye-i imaniyeme muhaliftir; ve olamıyor. BANA NUR VERİLMİŞ, SİYASET TOPUZU VERİLMEMİŞ. Bu halin bir hikmeti şudur ki; hakaik-ı îmaniyeye müştak ve memuriyet mesleğine giren birçok zatları, bu hakaika, endişeli ve tenkidkârâne baktırmamak, onlardan mahrum etmemek için, Cenab-ı Hak kalbime siyasete karşı şiddetli bir kaçınmak ve bir nefret vermiştir kanaatındayım.»
Tarihçe-i Hayat: 210
Daha bunlar gibi büyük bir yekûn teşkil eden beyanlar, açıkça gösteriyor ki; Hakikî dindarlar, siyasî iktidarı ele geçirmek değil, bilakis siyaseti ehline bırakmaları icabeder.
Şunu kat'iyen söyliyebiliriz ki: Vazifeleri ve kabiliyetleri icabı siyasette bulunanlar müstesna, bizzat ve bilfiil dine hizmet eden hakiki Nur Talebeleri; kendi ihtiyarlariyle idare ve siyaset işlerine girmek şöyle dursun, resmen siyasete girmeğe zorlansalar da, yine kendi manevi sahalarında kalmayı tercih ederler. Ancak idarecilerin dindar ve dirayetli olmalarını ister ve tavsiye ederler. Bu da vicdanî ve vatanî bir vazifedir.
RİSALE-İ NUR'UN ADLÎ SAFAHATI
Risale-i Nur Külliyatı, Bediüzzaman ve Risale-i Nur Talebeleri hakkında ilk beraet kararı 1944 yılında Denizli Ağır Ceza Mahkemesince verilmiştir.
Gerçekten Bediüzzaman Said-i Nursî ve yüzyirmialtı talebesi aleyhinde 1943 yılında Denizli Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dâva esnasında Risale-i Nur Külliyatiyle ilgili olarak ilkönce bir bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve Risale ve sair evrakı inceleyen ehl-i vukuf Diyanet İşleri Müşavere Kurulu azasından Ders-i âm Profesör Yusuf Ziya Yörükhan, Ankara Dil-Tarih Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü Müdürü Prof. Necati Lügâl ve Türk Tarih Kurumu Türk İslâm Kitabeleri Derleme Heyeti azasıYusuf Aykut tarafından ittifakla verilen raporda ezcümle: «Bir âyetin tefsiri, Bir Hadis-i Şerifin izahı maksadı ile yazılmış olan, din, iman, Allah, Peygamber, Kur'an ve Ahiret akidelerini ve ibareleri açıkça anlatmak için temsillerle yazılmış ilmî görüşleri ve ihtiyarlara, gençlere hitap eden ahlâkî öğütler ve hayat tecrübesinden alınmış ibretli vak'alar ve... faideli menkibeleri ihtiva eden... mevcudun yüzde doksanını teşkil eden bütün bu nevi Risalelerde müellif hem samimi ve hasbi ve hem de ilim yolundan ve dinî esaslardan ayrılmamıştır. Bunlarda dini âlet etmek veya cemiyet teşkil etmekle emniyeti ihlâl hareketinin bulunmadığı sarihtir. Şakirdlerin birbirleriyle ve Said-i Nursî ile... muhabere mektupları da bu nevidendirler...
Heyetimiz şu neticeye varmıştır ki: Said-i Nursî kanaatlarında samimî ve kalbi, dinî hissiyat ile meşbu... yazdığı risale, kitab ve mektubların incelenmesinden anlaşıldığına göre... Yazılarında halkı; dini, mukaddesatı alet ederek devletin emniyetini ihlale teşvik etmek veya bir cemiyet kurmak kastında olduğunu gösterir bir serahat olmadığı... görülmektedir.» denilmiş ve bu rapor vesair delilleri inceleyen Denizli Ağır Ceza Mahkemesi 15.6.1944 tarihinde ittifakla 943/199 Esas, 944/136 Karar sayılı beraet kararını vermiştir. Savcılık tarafından temyiz edilen bu karar Temyiz Mahkemesi Birinci Ceza Dairesi tarafından incelenmiş ve Daire 944/20193 Esas; 944/3005 Karar sayılı ve 20.12.1944 günü ilâmla şu şekilde tasdik edilmiştir:
«Duruşmada toplanan bütün deliller mahkemece münakaşa edilerek beraet kararı verilmiş ve mûcip sebebleri de gösterilmiş olmasına ve mahkemenin takdir hakkına karşı C.M.U.'sinin aleyhteki temyiz itirazları yerinde bulunmamış olduğundan reddine; usul ve kanuna uygun bulunan beraet hükmünün tebliğnamedeki yazılı mütalâa gibi tasdikine 20.12.1944 tarihinde oy birliği ile karar verildi.»
Temyizden geçen ve tasdik edilmek suretiyle muhkem kaziye haline gelen bu karara rağmen o tarihten 1971'e kadar tesbit edebildiğimize göre kaza veya vilayet olarak 106 mahalde Risale-i Nur Külliyatı ile alâkalı dörtyüzon iki dâva müsbet şekilde karara bağlanmıştır.
Dâvaları, nirengi noktası tarihlerine göre tasnif edersek şu manzaraya şahit oluruz :
1943 tarihinden 14 Mayıs 1950 tarihine kadarki yedi senelik devre içinde açılan iki dava beraetle neticelenmiştir. Bu devre içinde Afyon Ağır Cezasında açılan ve ilk önce mahkûmiyet kararı verilen dâva Temyiz Birinci Ceza Dairesi tarafından bozulmuş ve bu dâva daha sonraki devre içinde kitapların da iadesiyle neticeye bağlanmıştır.
14 Mayıs 1950 tarihinden 27 Mayıs 1960 tarihine kadar devam eden on senelik devre içinde ise 46 beraet kararı çıkmıştır.
27 Mayıs 1960 tarihinden 1966 Şubat'ına kadar görülüp müsbet şekilde karara bağlanan dâva sayısının 364'e baliğ olduğu görülmektedir. Bu kararlardan 63 tanesi 27 Mayıs 1960'dan 20 Kasım 1961 tarihine kadar devam eden bir buçuk yıllık Milli Birlik Komitesi devrinde verilmiştir. Milli Birlik Komitesi devrinin hitama erişinden 1971'e kadar verilen beraet ve iade kararı adedi 301 dir.
1971'den 1981'e kadar, bütün beraetlerin tesbiti yapılamamakla beraber elimizde mevcut beraet kararlariyle yekûn 785'e ulaşmıştır.
RİSALE-İ NUR HAKKINDA VERİLEN BERAET ve İADE KARARLARI
(Örnek teşkil eden bu kararlar, tarih sıralarına göre tertiblidir. Kitabın hacmi büyümemesi için kararların hüküm
ve netice kısımları alınmıştır.)
«... Sanık müdafiinin talebi üzerine mahkemece istenip celb olunan ve dâva dosyasına giren Konya, Afyon, Mersin ve Aydın Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından verilip kesinleşen kararlar ile, yine sanık müdafii tarafından müstakil bir dosya içinde mahkemeye ibraz olunan muhtelif ağır ceza, asliye ve sulh ceza mahkemelerinin, sorgu hâkimliklerinin, cumhuriyet savcılıklarının emsal teşkil eden kararlariyle bu kararların müstenidatı olan ehl-i vukuf raporlarının tetkiki neticesinde başta Said-i Nursî olmak üzere birçok kimselerin T.C.K.'nun 163 ncü maddesini, 6187 sayılı ve 1353 sayılı ve 677 sayılı kanunları, T.C.K.'nun 526'ncı nıaddesini ihlâl ettikleri iddiasiyle kanunî takibata maruz kaldıkları ve haklarında beraete, muhakemelerinin men'ine hükmolunduğu, takibata lüzum görülmediği, ele geçmiş kitapların, Risalelerin ve sair evrakın sahiplerine iade olunduğu anlaşılmıştır...
... Nurcuların gizli cemiyetine girmek iddiasına gelince: Böyle bir cemiyetin kanunen ve resmen teşekkül etmiş olduğuna ve mevcudiyetine dair bir delil olmadığı gibi; tatbikatta da dosyada bulunan emsal kararlara göre bir kayda tesadüf edilmemiştir.
Bilakis Nurcuların ibadet gayesinden ayrı olarak, toplanıp bir organizasyonla cemiyet teşkil etmedikleri, aralarında aynı kitapları okumanın bir neticesi olarak maddilikten mücerred, manevi bağlılık suretinde bir birliğin mevcut olduğu; Nurculuğun resmî veya gayr-ı resmî bir cemiyet, tarikat olmadığı, Nurcuların siyasi bir hüviyeti olmayan bir din adamı hakkındaki müsbet kanaatlarını ifade etmelerinin, bir şahsı mücerred dinî zâviyeden medh ü sena ve müdafaa eylemeleri, bu mevzuda fikir ve mütalaa dermeyan etmeleri, toplanıp konuşmalarının suç teşkil etmiyeceği, lâikliğe aykırı sayılmıyacağı, bilakis vicdan ve fikir hürriyetinin kendilerine tanıdığı hak ve serbestiye göre hareket etkikleri anlaşılmıştır.
Her şahsın istediği kitabı bulundurup bizzat okuması kanunlarca teminat altına alınmış tabiî bir hak ve hürriyet olması sebebiyle T.C.K.nun 526. maddesinin ihlâl edildiği iddiası da vârid ve kabule şayan görülmemiştir. Kaldı ki, bu kitapların suç unsurunu ihtiva eylemediği yukarıda bahis mevzuu olan karar ve ehl-i vukuf raporlariyle sabittir...»
Milli Savunma Bakanlığı, İstanbul Örfi İdare
Kumandanlığı 3. No.Iu Askeri Mahkemesi
Baş Hakimliği, Balmumcu
E. 961/37 K. 961/18. T. 16.10.1961
İşbu karar Askeri Temyiz Mahkemesinin E. 961/2223, K. 961/2187 sayılı ve 18.12.1961 tarihli karariyle tasdik edilmiş bulunmaktadır.
*
**
«... Dosyada mevcut mahkeme ilâmları bu eserlerin basılıp satılmasının suç teşkil etmediğini göstermekte olup beraetle neticelenen bu dâvalardaki bu durum kaziye-i muhkeme halini almış bulunmaktadır. Bundan başka aynı kitaplar hakkında muhtelif bilirkişi raporları ve Diyanet İşleri Tamimleri suç teşkil etmediği yolunda mütalâa serdetmiştir... Yukarıda zikredilen ve beraetle müntehi olan kararlar muvacehesinde mahkemece iadesine karar verilen mevzubahis kitapları bastırıp satmak mevcut kaziye-i muhkemeler karşısında... suç teşkil etmez... Ve evvelce suç teşkil etmediğinden bilbahis sahiplerine iadesine karar verilmiş bulunan kitaplardan aynı mahiyette olan ve el konulan kitapların da maznuna iadesi icap etmiş bulunmaktadır...»
İstanbul İkinci Ağır Ceza Mahkemesi
E. 961/77. K. 962/146. T. 20.6.1962
*
**
M.S.B. Ordonat Okulu K.lığı Askerî Mahkemesi
E. 962/23, K. 962/76, T. 25.8.1962
«... Mücerred olarak Said Nursî'den veya Risale-i Nur Külliyatından bahsetmek bugünkü mevzuatımıza göre suç değildir. Çünki Risale-i Nur Külliyatı alenen kitapçılarda teşhir olunup satılmaktadır. Basılması yasak edilmemiş her hangi bir eseri bir kimsenin alıp okuması, bunun üzerinde fikir yürütmesi, tartışmaya girmesi, fikir ve vicdan hürriyetinin anayasamızla teminat altına alınmış mantıkî bir neticesidir.»
*
**
«... Nurculuğa ait kitap ve eserlerden dolayı kesinleşmiş Hatay Ağır Ceza Mahkemesi, Burdur Sulh Ceza Mahkemesi, Gaziantep sulh Ceza Mahkemesi, Malatya Ağır Ceza Mahkemesi, Kuyucak Sorgu Hakimliği, İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi, Çorum Asliye Ceza Mahkemesi, İzmir İkinci Ağır Ceza Mahkemesi kararları ile açılan davalar beraetle neticelenmiş ve mezkur kitapların da suç mevzuu olmadığından iadelerine karar verilmiş olduğu anlaşıldığından bu mucib sebebIere binaen müsadere
ve imha kararı verilmesi talebinin reddine karar verildi...»
İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi
E. 964/39. T. 27.6.1964
*
**
«... İstanbul 1 nci Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan Esas 963/207 sayılı dâvada: Nurculuğun siyasetle alakası bulunmadığı ve Nurculuğun bir teşkilât ve programları olmaması sebebiyle bir tarikat, bir cemiyet ve siyasi bir teşekkül olmadığı; rehberi Kur'an olan bir ekol olduğu belirtilmiştir... Yukarıda tafsilen belirtilen Saidi-i Nursî'nin eserleri hakkında muhtelif mahkemelerden verilen kararlar ve ehl-i vukuf raporları muvacehesinde suç unsuru bulunduğu kabul edilemez...
Maznunun "Kur'an-ı Kerimi memlekete hâkim kılalım, huzura ve iyiliğe kavuşuruz" şeklindeki sözlerinde de bir suç unsuru mevcut değildir. Din ve Kur'an, insanları manevi bakımdan huzura ve saadete kavuşturmaktadır... Kur'an ve din, imanı kuvvetlendiren manevi bir gıdadır. Bu bakımdan maznuna atfolunan bu söz1erde bir suç unsuru görülmemiştir... Maznun müdaffiinin açıkladığı veçhile bugün dünyada iki cereyan mevcuttur. Birisi materyalizm, diğeri din ve nıaneviyatçılıktır. Maznunun materyalizm'den neş'et eden komünizm ve sosyalizm cereyanlarına karşı bulunduğuna göre, fiili sabit olsa bile suç olarak telakki edilemez...»
«... Maznunun, Said-i Nursî'nin eserlerini okuması, müdafiin müdafaasına ekli olarak mahkemeye verdiği ehl-i vukuf raporlarından ve bu mevzuda verilmiş mahkeme kararlarını havi dosyada dercedildiği veçhile suç teşkil etmediği muhkem kaziye ile sabittir...»
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi
E. 964/155, K. 964/164. T.15.7.1964
«... Sanığın Nurcu olduğu, ikrarı ve dosyadaki delillerle anlaşılmaktadır. Ancak sanığın Nurcu olması ve Nur Külliyatını nezdinde bulundurması lâikliğe aykırı bir hareket ve dolayısiyle 163 ncü maddeye giren bir suç teşkil edemez. Askerî mahkeme ve Askerî Temyiz Mahkemesinin bu yoldaki kararlarına heyetimizce de iştirak edilmiştir...»
İstanbul İkinci Ağır Ceza Mahkemesi
E. 965/31, K. 965/48, T. 18.5.1965
*
**
Demek Nurcularda hakikî, hâlis, sırf rıza-yı İlahî için ve müsbet ve uhrevî fedailer var ki; mason ve komünist ve ifsad ve zındıka ve ilhad ve Taşnak gibi dehşetli komiteler o Nurculara çare bulamayıp hükûmeti, adliyeyi aldatarak lastikli kanunlar ile onları kırmak ve dağıtmak istiyorlar.
İnşâallah bir halt edemezler. Belki Nur'un ve imanın fedailerini çoğaltmağa sebebiyet verecekler.
Said Nursî
Şualar ( 521 )