Esselamu aleykum muhterem kardeşlerim;


Risale-i Nur’un herkes tarafından kolayca anlaşılabilmesi için sadeleştirilmesi gerekir iddiasıyla yola çıkarak, tüm Risale-i Nur Külliyatını tahrif edenlere karşı, çeşitli cihetlerden verilecek cevaplar ve gösterilecek kesin deliller bulunmaktadır. Nitekim başta Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur’daki çok sayıda beyanları olmak üzere, Üstadımızın sağlığında aynı konuda meydana gelen bazı hadiselere karşı göstermiş olduğu kesin ve net tavırlar, şu anda da hayatta bulunan varis ve naşir tüm talebelerinin tam bir ittifakıyla beyanları ve Bediüzzaman Hazretlerinin kendi el yazması mektupları, tüm şeffaflığıyla gözler önünde durmaktadır. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, Risale-i Nur’a kalem karıştırılmasına rızasının olmadığına dair deliller, başta sadeleştirme heveslileri olmak üzere muhtelif vesilelerle umumun nazarına arzedilmiştir. Biz bu yazımızda tekrar aynı delilleri beyan etmeyip, Risale-i Nur’un herkes tarafından kolayca anlaşılabilmesi için sadeleştirilmesi gerektiğini savunan çevrelerin, bu konudaki samimiyetlerini, geçmişten bu yana yapılan muhtelif uygulamaları da göz önüne alarak akıl ve mantık süzgeçleri ışığında maddeler halinde tahlil etmeye çalışacağız.


Yarım asra yakındır, Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi gerektiğini savunan Fetullah Gülen ve kendisinin başında bulunduğu hareket, kırk seneden bu yana, Risale-i Nur’un orijinal haliyle anlaşılabilmesi için hangi çabaları göstermiştir?  Manevi noktada elle tutulabilir hiçbir faydası olmayan ve hatta içinde barındırdığı bazı unsurlar sebebiyle, manevi hayat açısından bir çok mahzurlar taşıyan, Türkçe olimpiyadları benzeri organizasyonlar için geniş çaplı reklamlar yapılarak ve eşi görülmemiş emekler sarfedilerek, büyük bir şaşaa ile adeta tüm dünya ayağa kaldırılırken, bu konuya gösterilen azim çaba ve gayretin, Risale-i Nur’un  çok zengin manalar ihtiva eden orijinal metninden okunarak anlaşılabilmesi istikametinde çalışmalar yapılması noktasında, bu güne kadar niçin gösterilmediğini anlayabilmek mümkün müdür?


Yine bu çerçevede, hitabetiyle Fetullah Gülen Risale-i Nur’un muhtelif bölümlerinden  yüzlerce adet dersler okuyup, ilgili ses ve görüntü kayıtlarını, cemaat mensublarına düzenli şekilde dinlettirmek için, niçin kırk senedir en küçük bir faaliyette dahi bulunmamıştır?

Bu yazdığımız istikamette kırk senedir en küçük bir gayret ve çaba içinde bulunulmadığı halde, şimdi kalkıp da, “Risale-i Nur anlaşılamıyor, herkesin anlayabilmesi için sadeleştirmek lazım”iddiasıyla, Risale-i Nur müellifinin kesinlikle rızası olmadığı mahzurlu bir sahaya girilerek, nurları tahrif etme faaliyetinde bulunulmasının, iyi niyet ve samimiyetle yapıldığı şeklinde bir savunmaya gidilmesi, bozulmamış hangi akıl ve mantıkla kabul edilebilir ve hangi insaflı vicdan ile haklı bulunabilir?


2- Fetullah Gülen 1970 yıllarından itibaren muhtelif camiilerde vermiş olduğu sayısız vaazları ve yapmış olduğu sohbetleri mütemadiyen kaydedilip, onlarca senedir tüm cemaat mensubları tarafından her gün düzenli olarak dinlenmesi ve bunun yanı sıra televizyon, radyo vs kitle iletişim araçlarıyla ilgili vaazların umuma dinlettirilmesine verilen büyük önem ve gösterilen çaba, Risale-i Nur’un düz olarak okunmuş şekliyle sesli ve görüntülü kayıtların dinlenmesi için gösterilmiş olsaydı, acaba bugün ortalıkta, Risale-i Nur’u anlayamıyoruz diyen kaç insan kalırdı?


Kaldı ki, Fetullah Gülenin ilgili vaaz ve sohbetlerinde kullanmış olduğu lisanın çok sade ve yalın olduğu için herkesçe kolayca anlaşılabileceğini iddia edebilmek mümkün müdür acaba? Mesela lisanının ağırlığından dolayı Risale-i Nur’u anlayamıyorlar denilen yeni neslin, GÜLENİN sohbet ve vaazlarında sıklıkla geçen, serfiraz, mülahaza, arz-ı didar, kıtmir, vs gibi kelimeleri kolayca anlayabildiklerini iddia edebilmek mümkün müdür? Eğer “elbette mümkündür” denilecek olursa, o halde bu tür kelimeleri anlamakta sıkıntı yaşamayan yeni neslin, benzer kelimelerden oluşan Risale-i Nur’u anlamakta zorlandıkları şeklindeki bir iddia, aynı çevrelerce niçin ısrarla gündeme getiriliyor ve “Risale-i Nur’u sadeleştiriyoruz” bahanesi ardına sığınılarak Külliyata ait kitaplar gözler önünde acımasızca birer birer manen katlediliyor.


Yok eğer, yeni nesil bu tür kelimeleri anlayamıyor denilecek olursa, o halde Fetullah Gülenin, içinde Osmanlıca vs anlaşılması zor kelimelerin ağırlıklı olarak bulunduğu, otuz kırk sene önceki vaaz ve sohbetleri, geçmişten bu yana olduğu şekilde günümüzde de halen hem kendi cemaatlerinin mensublarına hem de radyo ve televizyon aracılığıyla umum insanlara ısrarla dinlettirilmeye niçin devam ediliyor?


3- Fetullah Gülenin yazmış olduğu dini içerikli onlarca kitabın, uzun senelerdir cemaat mensublarınca hususi olarak her gün muntazam şekilde okunması ve bunun yanı sıra, cemaatin her bölgede kendi aralarında düzenli olarak yapmış oldukları toplantılarda okunmasına gösterilen aynı çaba, Risale-i Nur’un okunması ve mütalaa edilmesine gösterilseydi, acaba şu gün itibariyle geriye “Risale-i Nur’u anlayamıyoruz” diyen kaç adet Allah’ın kulu kalmış olurdu?


4- Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde, Risale-i Nur’un hakaik-i İslamiyeye dair tüm ihtiyaçlara kafi geldiğini beyan edip, bunun dışında başka eserlere ihtiyaç bırakmadığını ifade eden cümlelerini, Fetullah Gülen 1960’lı yıllardan itibaren okuduğu halde, dini içerikli onlarca kitabı niçin yazdı? Haydi kendisi de bir 'hoca' (!) olduğu cihetle, diğer hocalar gibi yaparak dini konularda kitaplar yazma ihtiyacı duydu diyelim. Pekala o halde, her insanın Risale-i Nur’a ekmek ve su gibi her vakit ihtiyacı olduğu gerçeği bir güneş gibi ortada dururken, koskoca cemaate niçin Risale-i Nur’dan ziyade, her gün düzenli olarak 'hocanın' (!) yazdığı kitapları okumaları, telkin edildi ve bu tarz, onlarca senedir ısrarla sürdürülerek, umum nazarlar nurların haricine çevrildi? Ve bu şekilde, Risale-i Nur’un anlaşılmasının önüne kalın bir set çekildi. Şu halde acilen Yapılması gereken şey, Risale-i Nur’u sadeleştime adı altında tahrif etmek değil, umumun nazarlarını hariçteki kitaplarla meşgul olmaktan çekerek doğrudan doğruya Risale-i Nur’un orijinal metni üzerinde yoğunlaştırarak, Kur’an-ı Hakimin bu asrın fehmine bir dersi olan nur risalelerinden azami derecede istifade edilmesi istikametinde gayret göstermektir.


Yok eğer 'hocanın' (!) kitaplarının Risale-i Nur’dan daha üstün ve kıymetli olduğu için bu kitapların okunması üzerinde tahşidat yapıldığı söylenecek olursa, o halde “Risale-i Nur’dan ne istediniz ki, sadeleştirme yapacağız” perdesi altında nurları tahrif ettiniz diye, sizden sorulmaz mı? Madem Risale-i Nur’u 'hocanın' (!) kitapları derecesinde kıymetli görmüyorsunuz, o halde insanlar, sizin nazarınızda ehemmiyeti az olan Risale-i Nur’u anlasalar ne olur, anlamasalar ne olur sanki? Şu halde acilen yapmanız gereken şey, Risale-i Nur’u sadeleştirmekle uğraşmak değil de, içinde önemli oranda Arapça, Farsça ve Osmanlıca kelimeler barındıran Fetullah Gülenin tüm kitaplarını sadeleştirmek ve bu şekilde ilgili kitapları herkesin anlayabilmesinin yolunu açmak olmalı değilmiydi? Madem bu konu hakkında topluma duyrulan amaç, lisanından dolayı yeni nesillerce anlaşılmasında zorluk çekilen kitapların kolayca anlaşılabilmesi için sadeleştirme yapılmasının lüzumuydu. Fakat bu iddiada bulunanlar, eğer bu sözlerinde gerçekten de samimi idiyseler, şu güne kadar Fethullah Gülenin kitaplarının sadeleştirilmesi adına, niçin en küçük bir adım dahi atmadılar?


Eğer, “tabiî ki Risale-i Nur Külliyatı Fetullah Gülenin kitaplarından çok daha kıymetli ve ehemmiyetlidir” diyorsanız, bu defa da yukarıda beyan edildiği gibi, kırk senedir tüm çaba ve gayretinizi, Risale-i Nur’un düzenli olarak okunması ve cemaat arasında mütalaa dersleri yapılarak, orijinal haliyle anlaşılması istikametinde yoğunlaştırmanız gerekmezmiydi?


Buradaki asıl amaç, gerçekten de Risale-i Nur’un lisanının ağırlığı sebebiyle ulaşılmasında sıkıntı yaşanan bazı kişilere ulaşarak, onların imanlarını kurtarmak ise, kelime kapasitesinin darlığı sebebiyle okuduklarını anlamak noktasında idraki zayıf olduğu iddia edilen bu kişiler için, Risale-i Nur Külliyatının tamamını sadeleştirerek okutmaya gerek yoktu. Üstad Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu Lahikası 54. sayfada şöyle buyuruyor.


“Herkes bu zamanda Risale-i Nur'a muhtaçtır. Fakat umumunu elde edemez. Elde etse de tamam okuyamaz. Fakat küçük bir Risale-i Nur hükmüne geçmiş bir risale-i camiayı elde edebilir. Ve ekser vakitlerde muhtaç olduğu mes'eleleri onda okuyabilir ve gıda gibi her zaman ihtiyaç tekerrür ettiği gibi, o da mütalaasını tekrar eder.”


Risale-i Nur’un her birisi bin sayfaya yakın koca koca kitapları, daha iyi anlaşılacak maskesi ardına saklanılarak, sadeleştirme adı altında vicdansızca toplu halde tahrif edildi. Bir de sahdeleştirdikleri bu kitabların üzerine Bediüzzaman ve Risale-i Nur yazarak, hiç utanmadan sanki orijinal Risale-i Nur kitaplarıymış havası verildi.


Bu konuda samimiyetsizliği gösteren çok dikkat çekici bir diğer husus da şu ki, Risale-i Nur kitablarının içinde yer alıp sözde anlaşılamıyor diyerek tahrif edilen kelimeler, her ne hikmetse kitabın üzerinde sadeleştirilmeden aynen muhafaza edildi. Örneğin Lem’alar kitabı en başından sonuna kadar, günlük hayatta kullanıldığı için rahat bir şekilde anlaşılan kelimeleri de dahil olmak üzere tamamen tahrif edildiği halde, kitabın adı Işıklar veya Pırıltılar şeklinde sadeleştirilmeyip yine orijinal şekliyle Lem’alar olarak bırakıldı. Yapılan bu fiilde, zerre kadar olsun, mantık ve samimiyet bulabilmenin imkan ve ihtimali var mıdır acaba?


Netice: bu yazımızda dikkatleri çekmiş olduğumuz tüm hususlar, tarafgirlikten uzak bir şekilde insaf ile okunarak, akıl mantık ve vicdan süzgeciyle değerlendirildiği takdirde, Risale-i Nur’u sahdeleştirme adı altında yapılan bu azim tahrib ve tahrifatın iyi niyet ve samimiyetten çok uzak bir faaliyet olduğu aşikar bir şekilde görülecektir.

Selam ve dua ile.


(Talib-i Hakikat – 07.04.2013)