„Mev‘ud ve mübeşşer“ Rahman Suresi tefsirini yazmaya hevesli olanlara Reddiye
1. „Mev‘ud ve mübeşşer“ Rahman Suresi tefsiri hakkında
2. Bir Müfessire lazım olan hususiyetler nelerdir ?
3. Risale-i Nur Tefsirinin mühim bir hususiyeti
4. Imanı tahkikî bir surette umuma ders vermek tamamıyla Risale-i Nurda tahakkuk etmiştir
5. Rahman Suresinin çok hakikatları Külliyatta kaydedilmiştir
1. “Mev‘ud ve mübeşşer” Rahman Suresi tefsiri hakkında
Tahşiye yayınevi trafından „Rahman Suresinin Tefsiri“ diye piyasaya sürülen Kitabın Müellifi Molla Muhammed Ali Doğan Şualarda müjdelenen şakird mi dir? Ve böyle makamlari gaye-i amel etmekdeki varta nedir:
Hem Risale-i Nur bu zamanda bir taun-u beşerî olan maddiyyunluk fikrini ibtal etmek için cinnî ve ruhanîlerin vücudlarını kat'î hüccetler ile isbat etmeye çalışmış, bu mes'eleye üçüncü derecede bakmış, tafsilini başkalara bırakmış. Belki inşâallah Risale-i Nur'un bir şakirdi, Sure-i Rahman'ı tefsir edip bu mes'eleyi de halleder.
Şualar ( 338 )
Bu Reddiye ile sadece Muşlu Mollanın „Rahman Suresi Tefsiri“ sorgulanmıyor, bundan sonra “mevud ve mübeşşer şakird” olma hevesine giren herkese dahi bir ihtardır.
“... Risale-i Nur’un Şâkirdleri içinde çok âlimler, edipler ve muharrirler var. Hiçbirisi şimdiye kadar lâhikaya girmeyen Risale-i Nur hesabına eser yazmadığının sebebi;
· bir hodgamlık
· ve hodfurûşluk olmamak
· ve Risale-i Nurun haricinde başka meşguliyette bulunmamak
· ve başka muharrirlerin o cihette iştihalarını açmamak içindir...”
(Siyaset Neşriyat Şerh ve İzah Mes’eleleri sh: 174)
Hem senin mahiyetine öyle manevî cihazat ve latifeler vermiş ki; bazıları dünyayı yutsa tok olmaz. Bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş, bir batman taşı kaldırdığı halde; göz, bir saçı kaldıramadığı gibi; o latife, bir saç kadar bir sıkleti, yani gaflet ve dalaletten gelen küçük bir halete dayanamıyor. Hattâ bazan söner ve ölür. Madem öyledir; hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem'a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma. Çünki çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar.
· Lem'alar ( 136 )
Aziz kardeşim!
Hakikaten senin bu sualinin çok ehemmiyeti var. Fakat RİSALE-İ NUR'UN EN EHEMMİYETLİ VAZİFESİ, BEŞERİ DALALETTEN VE KÜFR-Ü MUTLAKTAN KURTARMAK OLMASINDAN, BU ÇEŞİT MES'ELELERE SIRA GELMİYOR, ONLARDAN BAHİS AÇMIYOR. SELEF-İ SÂLİHÎN DAHİ ÇOK BAHSETMEMİŞLER. Çünki öyle gaybî ve görünmeyen işlerde sû'-i istimal düşer. Hem şarlatanlar, hodfüruşluklarına bir vesile yapabilirler. Nasılki şimdi ispirtizmacılar "cinler ile muhabere" namıyla şarlatanlık yapıyorlar; dinin zararına âlet ederler diye çokça medar-ı bahs edilmez. Hem Hâtem-ül Enbiya'dan sonra, cinlerde peygamber gelmemiş. Hem Risale-i Nur bu zamanda bir taun-u beşerî olan maddiyyunluk fikrini ibtal etmek için cinnî ve ruhanîlerin vücudlarını kat'î hüccetler ile isbat etmeye çalışmış, BU MES'ELEYE ÜÇÜNCÜ DERECEDE BAKMIŞ, TAFSİLİNİ BAŞKALARA BIRAKMIŞ. Belki inşâallah Risale-i Nur'un bir şakirdi, Sure-i Rahman'ı tefsir edip bu mes'eleyi de halleder.
Şualar ( 338 )
2. Bir Müfessire lazım olan hususiyetler nelerdir ?
Konferansda Zübeyir Ağabey bu soruya şu şekilde cevab vermiştir:
İşte bu hakikatlara binaen, biz de tahkikî imanı ders vererek, imanı kuvvetlendirip insanı ebedî saadet ve selâmete götürecek Kur'an ve iman hakikatlarını câmi' bir eseri, sebat ve devam ve dikkatle okumayı kat'iyyetle lâzım ve elzem gördük. Aksi takdirde, bu zamanda dünyevî ve uhrevî dehşetli musibetler içine düşmek, şübhe götürmez bir hakikat halindedir. Bunun için yegâne kurtuluş çaremiz, Kur'an-ı Hakîm'in imanî âyetlerini ve bu asra bakan âyet-i kerimelerini tefsir eden yüksek bir Kur'an tefsirine sarılmaktır.
…..
Evet, yirminci asırda küllî ve umumî bir rehberlik vazifesini görecek Kur'anî bir eserin müellifinin, şu hususiyetleri haiz olmasını esas ittihaz ettik. Bu hâsiyetlerin de tamamıyla
· Risale-i Nur'da ve
· müellifi Bedîüzzaman Said Nursî'de mevcud olduğunu gördük. Şöyle ki:
Birincisi: Müellifin, yalnız Kur'an-ı Hakîm'i kendine üstad edinmiş olması...
Sözler ( 750 )
Soru:
Molla Muhammed veya bundan sonra bu işe girişmeye kalkışanlar şu asırda yalnız Kur'an-ı Hakîm'i kendine üstad edinmiş olarak bir tefsir yazabilirlermi? „Yazabiliriz“ diyorlarsa, bu gururdur! Bu haslet yoksa, Tefsir yazmaya ehil değillerdir.
BU haslet ise Risale-i Nurda tahakkuk etmiştitr!!
İkincisi: Kur'an-ı Hakîm, hakikî ilimleri havi bir kitab-ı mukaddestir. Ve bütün asırlarda, insanların umum tabakalarına hitab eden, ezelî bir hutbedir. Bunun için, Kur'anı tefsir ederken, hakikatın safi olarak ifade edilmesi ve böylece hakikî bir tefsir olması için,
· müfessirin kendi hususî meslek ve meşrebinin tesiri altında kalmamış
· ve hevesi karışmamış olması lâzımdır.
Ve hem de Kur'anın manalarını keşf ile tezahür eden Kur'an hakikatlarının tesbiti için elzemdir ki: O müfessir zât,
· herbir fende mütehassıs geniş bir fikre,
· ince bir nazara
· ve tam bir ihlasa mâlik bir allâme
· ve hem gayet âlî bir deha
· ve nüfuzlu, derin bir içtihad
· ve bir kuvve-i kudsiyeye sahib olsun...
· Sözler ( 750 )
Soru:
Tahşiye yayınlarının neşretttigi “Rahman Suresi Tefsirinin” Müellifi bu eseri yazarken, kendi hususi meslek ve meşrebinin tesirinden sıyrılabilmişmidir? Hevesinden teberri etmişmidir? Ve bundan sonra bu işe kalkışmaya hevesli olanlar kendilerinde bu hususiyetleri görüyorlarmı veya görebilirlermi ki?
Hem Molla her fende mütehassis geniş bir fikre malik midir? ince bir nazarla, tam bir ihlasa, ali bir deha, nüfüzlu, derin bir içtihada malik ve kuvve-i kudsiyye sahibi midir ki? Aynı soru bu işe iştahı açılanlara dahi sorulmalı!
Yoksa bunların hepsi Bediüzzamanda mı cem edilmiş dir?
Üçüncüsü: Kur'an tefsirinin tam bir ihlasla te'lif edilmiş olması ki; müellifin, Cenab-ı Hakk'ın rızasından başka, hiçbir maddî, manevî menfaatı gaye edinmemesi ve bu ulvî haletin müellifin hayatındaki vukuatlarda müşahede edilmiş olması...
Sözler ( 750 )
Soru:
BU piyasaya sürdüğünüz tefsir tam bir ihlasla telif edildiğini söyliyebilirmisiniz?
Hem, ey bundan sonra “mevud ve mübeşşir Rahman suresini” yazacağım diye heyecanlananlar, şu zamanda tam bir ihlasla telif etme imkanının olasılığı ne kadardır?
Tam bir ihlasla telif edilmiş Tefsir ancak Risale-i Nurdur.
Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzları yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır.
Tarihçe-i Hayat ( 303 )
Dördüncüsü:Kur'anın en büyük mu'cizelerinden birisi de, gençlik ve tazeliğini muhafaza etmesidir. Ve o asırda inzal edilmiş gibi, her asrın ihtiyacını karşılayan bir vechesi olmasıdır.
İşte, bu asırda meydana getirilen bir tefsirde;
· Kur'an-ı Hakîm'in asrımıza bakan vechesinin keşf edilip,
· avamdan en havassa kadar her tabakanın istifade edebileceği bir üslûbla izah ve isbat edilmiş olması...
· Sözler ( 750 )
Soru:
Muşlu Molla „Rahman suresi tefsirinde“ Kuran-ı Hakimin asrımıza bakan vechesini keşf etmişmidir? Veya Bundan sonra „ben o sakird olmaya namzedim“ diyenler Kur'an-ı Hakîm'in asrımıza bakan vechesini keşf edebileceklermi, edebilecek bir istidadınız varmı? Hem bu keşfiyatınızla avam ve havass tatmin edebildinizmi veya edebilecekmisiniz?
Yahu siz tekeri yeniden icad etmeye çalışıyorsunuz !! çünkü böyle bir tefsir var ve gözünüzün önünde! Risale-i Nurun kendisi Rahman suresini tefsir etmistir! (Bkz son madde)
İslâm hükemalarının eserlerini tetebbu' eden muhakkik ve müdakkik bir ehl-i ilim diyor ki:
Risale-i Nur'dan okuduğum bir sahifenin bana verdiği istifade, diğer eserlerin on sahifesinden daha fazladır.
Tarihçe-i Hayat ( 700 )
Felsefî eserlerle meşgul bir muallim:
Ben bu kadar senedir ilmî ve felsefî eserlerle iştigal ettim. Risale-i Nur kadar beni ikna' eden ve garb eserlerinden ve felsefeden aldığım yaraları tedavi eden ve bu zamanın ihtiyacına tam cevab veren bir eseri görmedim
Tarihçe-i Hayat ( 700 )
Bir edebiyatçı:
Benim aklım nursuz, kalbim mü'mindi. Risale-i Nur hem aklımı, hem kalbimi tenvir ve nefsimi ilzam etti. Beni Cehennemî bir azabdan kurtardı.
Tarihçe-i Hayat ( 700 )
Bir doktor:
Risale-i Nur'dan istifadeye başladığım günü, hayata gözlerimi açtığım gün olarak biliyorum.
Tarihçe-i Hayat ( 700 )
Bahtiyar bir üniversiteli:
Üstadımıza ve Risale-i Nur'a ait bir mektubu, İstanbul'un bir yerinden bir yerine götürmek gibi bir hizmeti, meb'usluğa tercih ederim.
Tarihçe-i Hayat ( 700 )
Beşincisi: Müfessirin, Kur'an ve iman hakikatlarını, cerh edilmez delil ve hüccetlerle isbat ederek tedris etmesi. Yani, pozitivizm (isbatiyecilik)i bir esas ittihaz etmiş olması. ...
Sözler ( 751 )
Soru: Ey tahşiye Yayınları ,hangi cerh edilmez delil ve hüccetlerle Rahman suresinde beyan edilen kurani hakikatleri ispat ettiniz?
Ve ey bundan sonra bu şakird olma makamına göz dikenler: Kuranın cerh edilmez delil ve hüccetlerinin bu asırda Risale-i Nurda tamamen beyan edilmiştir.
Hattâ İlm-i Mantık'ta "kaziye-i makbule" tabir ettikleri; yani büyük zâtların delilsiz sözlerini kabul etmektir. Mantıkça yakîn ve kat'iyyeti ifade etmiyor; belki zann-ı galible kanaat verir. İlm-i Mantık'ta bürhan-ı yakînî, hüsn-ü zanna ve makbul şahıslara bakmıyor, cerhedilmez delile bakar ki; bütün Risale-i Nur hüccetleri, bu bürhan-ı yakînî kısmındandır.
Emirdağ Lahikası-1 ( 91 )
Altıncısı:Ders verdiği Kur'anî hakikatların;
· hem aklı,
· hem kalbi,
· hem ruhu
· ve vicdanı tenvir ve tatmin
· ve nefsi müsahhar etmesi
· ve şeytanı dahi ilzam edecek derecede kuvvetli
· ve gayet belig, nafiz ve müessir olması...
· Sözler ( 751 )
Soru:
Eger şu reklamını yaptığınız eser şeytanı dahi ilzam edecek derecede kuvvetli ve müessir bir tefsir ise, haydi bunu ispat edin! Yok değilse, „Rahman Suresinin Tefsiri“ demeniz boş bir iddiadir. Ve ey bundan Üstadımın müjdelediği şakird ben olayım, diye nefsin ve şeytanın desisesine aldananlar: bütün latifeleri tatmin ile beraber şeytanı dahi ilzam edecek derecede kuvvetli olan TEFSIR yazabilirmisiniz?
Risale-i Nur dahi yaralanmış talib-i hakikatı kısa bir zamanda tedavi ettiği gibi, ehl-i ilhad ve dalaleti de tam ilzam ve iskât ediyor. Demek bu Arabî Mesnevî Mecmuası, Risale-i Nur'un bir nevi çekirdeği ve fidanlığı hükmündedir. Bu mecmuanın yalnız dâhilî nefis ve şeytanla mücadelesi, nefs-i emmarenin ve şeytan-ı cinnî ve insînin şübehatından tamamıyla kurtarıyor.
Mesnevi-i Nuriye ( 8 )
Yedincisi:Hakikatların derkine de mani olan benlik, gurur, ucb ve enaniyet gibi kötü hasletlerden kurtarıp, tevazu ve mahviyet gibi yüksek ve güzel ahlâklara sahib kılması...
Sözler ( 751 )
Soru:
"Ben bu Tefsirimi benlikden, gururdan, ucb ve enaniyet ve kötü hasletlerden teberri ederek telif ettim" diye bir iddianız varmı? Eğer Bu hasletlerden müberra değilseniz, ne diye tefsir yazdınız ve yazmaya yelteniyorsunuz?
Said tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır; tâ ki Risalet-ün Nur'u bulandırmasın, tesirini kırmasın.
Kastamonu Lahikası ( 18 )
Günümüze kadar Nurların tesiri buna kati şehadet eder.
Sekizincisi:Kur'an-ı Kerim'i tefsir eden bir allâmenin
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sünnetine ittiba' etmiş olması
ve ehl-i sünnet ve cemaat mezhebi üzere ilmiyle âmil olması
ve a'zamî bir zühd ve takva
ve a'zamî ihlas
ve dine hizmetinde a'zamî sebat, a'zamî sıdk ve sadakat ve fedakârlığa, a'zamî iktisad ve kanaata mâlik olması şarttır.
Hülâsa olarak; müfessirin, Kur'anî risaleleriyle,
risalet-i Ahmediyenin (A.S.M) a'zamî takva ve a'zamî ubudiyeti ve kuvve-i kudsiyesiyle de velayet-i Ahmediyenin (A.S.M) lemaatına mazhar olmuş hâdim-i Kur'an bir zât olması... .
Sözler ( 751 )
Soru:
Ey Muşlu Molla ve bundan sonra Rahman suresinin Tefsirini yazmaya çalışan kişi yada heyet: Risalet-i Ahmediyenin (asm) a'zamî takva ve a'zamî ubudiyeti ve kuvve-i kudsiyesiyle de velayet-i Ahmediyenin (A.S.M) lemaatına MAZHAR olduğunuza veya olacağınıza ihtimal veriyormusunuz?
Veriyorsanız, BU olmadığına delildir, çekilin de insanlar bunun NURLARDA tahakkuk ettiğini görsünler. NURLARA perde olmayınız! Nerede a’zami takva, nerde a’zami ubudiyet?? a’zami takva, a’zami ubudiyete MAZHAR Bediüzzaman dır! Ve biz buna bıraktığı eserlerde şahid oluyoruz? Dolayısıyla asrımızdaki yegane TEFSIR Risale-i Nurdur!
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Âyetinin Veraset-i Ahmediye (A.S.M.) cihetinde, mana-yı işarî noktasında, bu asırda
· Rahmetenlilâlemîn'in bir âyinesi
· ve hakikat-ı Kur'aniyenin bir hakikî tefsiri olan Risale-i Nur,
· küllî rahmetin bir cilvesi,
· bir nümunesi olmasından;
· hakikat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) bir kısım evsafını,
mana-yı mecazî ile cüz'î bir vârisine verilebilir diye, bu parlak kasideye ilişmedim. Yalnız hakikat-ı Ahmediye (A.S.M.) âyinesinin farkına işareten bazı kelimeler ilâve edildi.
Said Nursî
Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 242 )
Dokuzuncusu: Müfessirin, Kur'anî ve Şer'î mes'eleleri beyan ederken,
· şu veya bu tazyik ve işkenceyi nazara almayan,
· herhangi bir tesir altında kalarak fetva vermeyen
· ve ölümü istihkar edip, dünyaya meydan okuyacak bir iman kuvvetiyle hakikatı pervasızca söyleyen İslâmî şecaat ve cesarete mâlik olan bir müfessir olması gerektir.
Hem i'dam plânlarının tatbik edildiği ve bir tek dinî risale neşrettirilmediği dehşetli bir devirde, bilhâssa imha edilmesi ve söndürülmesi hedef tutulan Kur'anî, Şer'î esasatı te'lif ve neşretmiş olduğu meydanda olmakla bir mürşid-i kâmil ve İslâm'ın bu asırda hakikî bir rehber-i ekmeli ve Kur'anın muteber bir müfessir-i a'zamı olmuş olması lâzımdır. .
Sözler ( 751 )
Soru:
Muşlu Molla veya bundan sonra kendini bir hevesle bu işe kaptıranlar, hangi tazyik ve işkenceyi nazara almadan, hakikati pervasızca söylediniz? Hangi islami şecaat ve cesarete maliksiniz? Hayatınız buna şahid mi? Eğer değilse, Tefsir yazacak kişide aranan bir hususiyetten daha mahrumsunuz!
Hem yine itiraf edelim ki: Risale-i Nur'un parlak ve nurlu vasfına ve Said Nursî'nin baştanbaşa iffet-i mücesseme ve şecaat-i hârika teşkil eden hayat ve ahlâkına lâyık izah, ifade ve üslûb ile meydana çıkamadık.
Tarihçe-i Hayat ( 21 )
İşte bu zamanda, yukarıda mezkûr dokuz şart ve hususiyetlerin, müellif Said Nursî'de ve eserleri olan Nur Risalelerinde aynıyla mevcud olduğu,
hakikî ve mütebahhir ülema-i İslâmın icma' ve tevatür ve ittifakıyla sabit olmuştur.
Ve hem intibaha gelmekte olan bu millet-i İslâmiyece, Avrupa ve Amerikaca malûm ve musaddaktır. İşte arkadaşlar! Biz, böyle bir tefsir-i Kur'an arıyor ve böyle bir müfessir istiyorduk.
Sözler ( 749 - 752 )
….
İşte Bedîüzzaman Said Nursî; Kur'an-ı Kerim'deki bu asrın muhtaç olduğu hakikatları keşfedip, Nur Risalelerinde, herkesin kabiliyeti nisbetinde istifade edebileceği bir tarzda tefsir ve izah etmek muvaffakıyetine mazhar olmuştur. Bunun içindir ki Risale-i Nur, emsali görülmemiş bir şâheserdir kanaatına varılmıştır.
Sözler ( 752 - 753 )
Elhasil:
Eğer tefsirde luzümlu olan bu şartlar Mollada veya herhangi birinde mevcudsa, buyursun.. ancak
Eğer hâşâ ben kendimi sâlih bilsem; o alâmet-i gururdur, salahatin ademine delildir.
Mektubat ( 14 )
3. Risale-i Nur Tefsirinin mühim bir hususiyeti
Hem Risale-i Nurun eşsiz bir tefsir olduğunu daha iyi anlamak için Sözlerin fihristine nazar ediyoruz:
Mesela Dördüncü Söz sadece اِنَّ الصّلَوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا
Ayetinin tefsiri mi dir?
DÖRDÜNCÜ SÖZ: 20
اِنَّ الصّلَوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًاâyetinin mealinde ve namaz hakkındaki AYETLERIN mühim bir sırrını, gayet makul ve mantıkî bir temsil ile tefsir ediyor. Zerre miktar insafı bulunanı teslime mecbur ediyor.
Sözler ( 776 )
Mezkur ayetin mealinde namaz hakkındaki AYETLERIN (çoğul !) tefsiri olduğu açıkca ifade edilmiş. Yani namaz hakkındaki tüm ayetlerin külliyetinde mezkur ayet tefsir ediliştir.
Rahman suresini tefsir etmeye kalkışan „şakird“ ve bundan sonra kendini namzed görenler acaba böyle bir külli nazara malik olabilirmi? Olamazsa, böyle bir Tefsiri telif etmeye yanaşmak kar-ı akıl mı?
BEŞİNCİ SÖZ: 22
اِنَّ اللّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُوَن âyetinin mealinde ve takva ve ubudiyet hakkındaki âyetlerin ve vazife-i ubudiyet ve takvanın mühim bir sırrını gayet güzel bir temsil ile tefsir ediyor. O tefsir herkesi ikna ediyor.
Sözler ( 776 - 777 )
Yine beşinci Sözün Fihristinde اِنَّ اللّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُوَن âyetinin mealinde takva ve ubudiyet hakkındaki AYETLERIN tefsir edildiği beyan edilmiş, ve aynen öyledir!
Yani Kurandaki Takva ve Ubudiyet hakkındaki AYETLERIN külliyetinde mezkur ayetin tefsiri telif edilmiştir.
Fihristdeki örneklerde görüldüğü gibi, bu Risale-I Nurda tahakkuk etmis. Ayetlerin külliyetine dalan dalmış.
ALTINCI SÖZ: 25 اِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ âyetinin mealinde ve nefis ve malını Cenab-ı Hakk'a satmak hakkındaki âyetlerin gayet mühim bir sırrını tefsir etmekle beraber
Sözler ( 777 )
SEKİZİNCİ SÖZ: 34
اَللّٰهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ ve اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللّٰهِ اْلاِسْلاَمُ âyetlerinin mealinde mahiyet-i dünya ve dünyada mahiyet-i insan ve insanda mahiyet-i din hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını (Suhuf-u İbrahim'de aslı bulunan) güzel ve parlak bir temsil ile tefsir etmekle beraber
Sözler ( 777 )
Sekizinci Sözün Fihrsitinde bir ince Nükte daha Risale-i Nurun eşsiz ve asla taklid edilmez bir tefsir olduğunu gösterir.
Cünkü Suhuf-u İbrahim'de aslı bulunan bir temsil ile mahiyet-i dünya ve dünyada mahiyet-i insan ve insanda mahiyet-i din hakkındaki AYETLERININ hakikatleri ders verilmiş.
Muşlu Molla veya bundan sonra kendini Rahman suresinin Tefsirini yazabilecek şakird makamına yakıştıranlar acaba suhuf-u Ibrahim gibi semavi kitablara vakıf mıdırlar?
4. Imanı tahkikî bir surette umuma ders vermek tamamiyla Risale-i Nurda tahakkuk etmiştir
Mehdi-i Resul'ün temsil ettiği kudsî cemaatin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi olduğu, bunların; imanı kurtarmak, hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ünvanıyla şeair-i İslâmiyeyi ihya etmek ve inkılabat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniyenin ve Şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) kanunlarının bir derece ta'tile uğramasıyla o zât bu vazife-i uzmayı yapmağa çalışır. Nur şakirdleri birinci vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur'da gördüklerinden
Şualar ( 442 )
Şimdi hakikat-ı hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı tahkikî bir surette umuma ders vermek, hattâ avamın da imanını tahkikî yapmak vazifesi ise; manen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici manasının tam sarahatını ifade ettiği için, Nur şakirdleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur'da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini haklı olarak bir nevi Mehdi telakki ediyorlar.
Emirdağ Lahikası-1 ( 266 )
"Harb-i Umumî hâdisat ve netaicleri mani' olmasa idi, İşarat-ül İ'caz'ı Allah'ın izniyle altmış cild yazacaktım. İnşâallah Risale-i Nur, âhiren o mutasavver hârika tefsirin yerini tutacak."
Tarihçe-i Hayat ( 213 )
Râbian: İşaret-i gaybiye ile, altmışdörtte Risale-i Nur te'lifçe tamam olur diye haber-i gaybiyeyi iki hal tasdik ediyor:
Birincisi: Çok mühim noktalar hatıra geldiği halde, risaleyi te'lif cihetine sevkedilmiyorum.
Emirdağ Lahikası-1 ( 110 )
Aziz, sıddık kardeşlerim!
İşarat-ı Gaybiye-i Gavsiye ve Aleviye'de, altmışdörtte Risale-i Nur te'lifçe tamam olur. Demek o tarihten sonra, yalnız izahat ve haşiyeler ve tetimmeler olacak.
Emirdağ Lahikası-1 ( 41 )
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-ı imaniye bana görünüyor. Te'lif zamanı tamam olması hikmetiyle, ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikatı avlayamadım. Vâzıhan ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım.
Emirdağ Lahikası-1 ( 145 )
5. Rahman Suresinin çok hakikatları Külliyatta kaydedilmiştir
Hem meselâ: Sure-i Rahman'da tekrar edilen فَبِاَىِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ âyeti ile Sure-i Mürselât'ta وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ âyeti, cinn ve nev'-i beşerin, kâinatı kızdıran ve arz ve semavatı hiddete getiren ve hilkat-i âlemin neticelerini bozan ve haşmet-i saltanat-ı İlahiyeye karşı inkâr ve istihfafla mukabele eden küfür ve küfranlarını ve zulümlerini ve bütün mahlukatın hukuklarına tecavüzlerini asırlara ve arz ve semavata tehdidkârane haykıran bu iki âyet, böyle binler hakikatlarla alâkadar ve binler mes'ele kuvvetinde olan bir ders-i umumîde binler defa tekrar edilse yine lüzum var ve celalli bir i'caz ve cemalli bir îcaz-ı belâgattır.
Asa-yı Musa ( 64 )
Evet İsm-i Hakîm'in cilve-i a'zamından olan hikmet-i âmme-i kâinat, iktisad ve israfsızlık üzerine hareket ediyor; iktisadı emrediyor. Ve İsm-i Adl'in cilve-i a'zamından gelen kâinattaki adalet-i tâmme, umum eşyanın müvazenelerini idare ediyor ve beşere de adaleti emrediyor. Sure-i Rahman'da وَالسَّمَاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ ٭ اَلاَّ تَطْغَوْا فِى الْمِيزَانِ ٭ وَاَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
âyetindeki dört mertebe, dört nevi mizana işaret eden dört defa "mizan" zikretmesi, kâinatta mizanın derece-i azametini ve fevkalâde pek büyük ehemmiyetini gösteriyor. Evet hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakikî zulüm ve mizansızlık yoktur. Ve İsm-i Kuddüs'ün cilve-i a'zamından gelen tanzif ve nezafet, bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.
Asa-yı Musa ( 179 )
Sure-i Rahman'da tekrar edilen فَبِاَىِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ âyeti ile Sure-i Mürselât'ta وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ âyeti, cinn ve nev'-i beşerin, kâinatı kızdıran ve arz ve semavatı hiddete getiren ve hilkat-i âlemin neticelerini bozan ve haşmet-i saltanat-ı İlahiyeye karşı inkâr ve istihfafla mukabele eden küfür ve küfranlarını ve zulümlerini ve bütün mahlukatın hukuklarına tecavüzlerini asırlara ve arz ve semavata tehdidkârane haykıran bu iki âyet, böyle binler hakikatlarla alâkadar ve binler mes'ele kuvvetinde olan bir ders-i umumîde binler defa tekrar edilse yine lüzum var ve celalli bir i'caz ve cemalli bir îcaz-ı belâgattır.
Sözler ( 454 )
Hâlık-ı Rahman'ın ibadından istediği en mühim iş, şükürdür. Furkan-ı Hakîm'de gayet ehemmiyetle şükre davet eder. Ve şükür etmemekliği, nimetleri tekzib ve inkâr suretinde gösterip فَبِاَىِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ fermanıyla, Sure-i Rahman'da şiddetli ve dehşetli bir surette otuzbir defa şu âyetle tehdid ediyor. Şükürsüzlüğün, bir tekzib ve inkâr olduğunu gösteriyor.
Mektubat ( 364 )
Hele mübarek Sure-i Rahman, şu zamanın efkâr-ı bâtıla ve firavunmeşreb kafalara yıldırım-misal saıka ile pek sarih bir surette, her işi Rahmanürrahîm'in diye isbat ve otuzbir defa bir cümle tekrar ile, çör-çöpten ibaret olan tabiiyyun ve maddiyyun tahassüngâhlarını, o kudsî harflerinin remziyle zîr ü zeber ediyor.
Barla Lahikası ( 109 )
Sure-i Rahman'daki فَبِاَىِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ âyet-i celilesindeki tekrarlar gibi, Risale-i Nur'un mebde-i neşrinden bu zamana kadar enva'-ı keramat ve gaybî i'caz izhar edilmekte ve bu feyizli hâdisat, Risale-i Nur şakirdlerini gayrete ve himmete teşvik eylemekle beraber, onları manevî silâhlarla teçhiz ederek, kuvve-i imanlarını tezyide vesile olmaktadır.
Barla Lahikası ( 304 )
Elhasil
HACI BAYRAMI VELİNİN SADAKAT İMTİHANI ( ÜSTADIN BİR TEDBİRİ )
Eski zamanda bir şeyhin müridleri pek çok olmasından, o memleketin hükûmeti siyasetçe telaş edip onun cemaatini dağıtmak istemiş. O zât, hükûmete demiş: "Benim yalnız bir buçuk müridim var, başka yok. İsterseniz tecrübe edeceğiz." O zât bir yerde çadır kurdu, kendi binler müridlerini oraya toplattı. O da emretti: "Ben bir imtihan yapacağım. Her kim benim müridim ise ve emrimi kabul etse, Cennet'e gidecek." Çadıra birer birer çağırdı. Gizli bir koyun kesti; güya has bir müridini kesti, Cennet'e gönderdi. O kanı gören binler müridler daha hiç biri şeyhi dinlemedi, inkâra başladılar. Yalnız bir adam dedi: "Başım feda olsun." Yanına gitti. Sonra bir kadın dahi gitti, başkalar dağıldılar. O zât hükûmet adamlarına dedi: "İşte benim bir buçuk müridim bulunduğunu gördünüz."
Şualar ( 319 )
Malum; Hacı Bayramı Veli'nin muridlerinin çok olmasından ve halkdan çokça destek almasından MÜNAFIKLAR endişe ediyorlar ve hukumeti evhamlandırıyorlar.Hacı Bayram'ın cemaati tehlike altındadır ve hukumet onları dagıtmak istemektedir.
O ise der; benim yalnız bir buçuk muridim var ve bu muthiş imtihanı tertib eder.
Zahiri şeriata göre hiç bir kimse eline bıçagı alıp emrini kabul edeni keserek cennete gönderemez...Bütün bütün Kurani dusturlara terstir....Çok şedid bir imtihandır...Gasılhanede meyyit gibi olmak gerekliki tam bir teslimiyet içinde bu imtihan geçilsin taa Hacı Bayram'a murid olunabilsin...Zerre kafa feneri;evham olsa o çadıra girilmeyecek.Kanı gören muridler şeyhi dinlemediler; Yalnız bir adam ve bir kadın tam teslimiyet ve sadakat gösterdiler.Çadıra gittiler.
İşte sarıklı genç; gelecek zat; rahman suresi mufessiri ila ahir hepsi Üstadın Nur Meslegini muhafaza ve mudafa noktasındaki tedbirleri arasındadır...
Lakin fark; o makamlara göz dikenler birbuçuk yarım akıllı sofimeşreb hale meftun ve maglub muridler olabilirler.
O devrin hukumeti ve üstadın devrinin Hukumetleri arasında ise bir uyum var.
Nurcuları dagıtmak meslekler meşrebler cihetinden ayırmak enaniyeti kavileştirmek rekabet damarını geliştirmek isteyenlerin oyunlarına yakalanan enaniyetli zatları üstad basit bir teklif ve ihtar ve imtihan ile kolayca daire dışına savurur dahada kabul etmez...
Şimdi var mı Rahman suresi tefsir edecek ? Sarıklı gencim diyecek ? Gelecek zat şuralarda diye bakıp edecek ?