Rüştü Tafral Abinin sadeleştirme ile ilgili dersin metni
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
بِهِ اَجْمَعِينَاَلْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْ
SADELEŞTİRME İDDİASINA CEVAP:
Sadeleştirmeyi iddia eden zat… Tabi aynı zamanda da beraberindekiler.. diyeceğiz burada..
Risale-i Nurdan hiçbir delil göstermeden, daha doğrusu gösteremeden yaptığı. Ve temayülatına dayanan iddialarını risale-i nurdan açık delillerle ispat etmeye mecburdur. İddia etmiş! İddia ettiğine göre öyle bir anlayışın tarafında bulunuyor. Aksi halde iddiacı kendini Üstad Bediüzzaman Hazretlerinden ve Risale-i Nurdan üstün gördüğü ortaya çıkar. Evet Risale-i Nura ait meselelerde kitaba dayandırmadan kendi meyli ve şahsî anlayışıyla böyle iddiaları ileri sürenler, ehli ilmin nazarında kendi durumlarını yani Risale-i Nura muhalefetlerini açığa çıkarmış oluyorlar. Şimdi sadeleştirme iddiasını çürüten ve ittihad.com sitesinde yayında bulunan 112 sahifelik derlememizden üç beş sahifelik bazı kısa paragrafları gösteriyoruz: Evet Risale-i Nurun anlaşılmaz bir eser olduğu şöyle dursun; en derin hakikatleri avama ve çocuklara da ders verdiğini anlatan şu beyan bu kadar açık söylüyorsa Üstad… Hâlâ çene yapıyorsa adam, demek adamın NİYETİ MENFİ, BİR TARAFIN TARAFTARI!
Bir maksadın arkasında yürüyen bir kişi, veyahut GİZLİ BİR CEREYAN TARAFINDAN VAZİFELENDİRİLEN BİR ŞAHIS…… Ve daha NE DENİLECEKSE DENİLEBİLİR.
Beyan şöyle: Mektubat 372
“Risale-i Nur eczaları külliyatın başkaları yani risaleler bütün mühim hakaik-i imaniyye ve kur’an iyyeyi hatta en muannide karşı dahi parlak bir surette ispatı çok kuvvetli bir işaret-i gaybiyye, (ne demek bu işaret-i gaybiyye ? Yani herkesin açıkça göreceği, bileceği, anlayacağı bir tasaddik ile anlattığın sebepler arkasında ilham yoluyla bildirilen hakikat) ve bir inayeti ilahiyedir (Risale-i Nurdaki o harika durum). Çünkü hakaik-i imaniyye ve kur’aniyye içinde öyleleri var ki, en büyük bir dâhi telakki edilen İbn-i Sina fehminde, (anlayışında) aczini itiraf etmiş. Akıl buna yol bulamaz demiş, İbn-i Sina. Onuncu söz risalesi o zatın dehasıyla yetişemediği hakaiki, avamlarada çocuklara da bildiriyor.”
ÜSTADIN BU İFADESİ APAÇIK. ACABA ÖYLEMİDİR DİYEN? DENİRSE, ONU DİYEN KİŞİNİN NİYETİ BAŞKA, GAYESİ BAŞKA, ANLAYIŞI VE MESLEĞİ BAŞKA, KENDİSİDE BAŞKA O ZAMAN! MUARIZ YANİ….HAKİKATLERE VE RİSALE-İ NURA MUARIZ, AÇIĞA ÇIKIYOR YANİ. AÇIKTAN DİYEMİYOR! BİZİ ALDATMAK İÇİN GÜYA.. AMA MAKSADINI BİZLERE GİZLEYEMİYOR, YANİ.. BURADA NE DİYOR ÜSTAD; AVAMLARADA ÇOCUKLARADA BİLDİRİYOR. KİM ? RİSALE-İ NUR. İDDİA NE? BUNUN ZIDDI, O ZAMAN BU BUNU İDDİA EDEN KİŞİ BUNU BİLDİĞİ HALDE ADAMIN GAYESİ, HEDEFİ, DURUMU, VAZİYETİ, MESLEĞİ, MEŞREBİ; KENDİSİ DAHA DOĞRUSU; ZID DÜNYADA YÜRÜYOR APAÇIK BİRŞEY BU. ACABASIZ. EEE AHİRETTE CEHENNEMDE VAR CENNETTE VAR İKİSİDE VAR .
08:55 dk BU İFADE AÇIKTIR VE AKSİSİ İDDİA EDİLEMEZ. BU SARAHAT KARŞISINDA BÖYLE ONUN ZIDDINA BİR YOL TAKİP ETMEK KİŞİNİN ACAİPLİĞİNİ İFADE EDER, MAKSADLI OLDUĞUNU İFADE EDER. BAŞKA BİR İNSAN OLDUĞUNA YANİ BİZİM DAİREMİZİN ADAMI OLMADIĞINI, BİZE, NURA MUHALİF OLDUĞUNU İDDİA, YANİ İSPAT ETMİŞ OLUR.
Yine hazreti Üstad diyor; şimdi bu kadar açık ifadeler varken, aslında bunlara cevap vermek gerekir mi ? Hayır … niye veriyoruz? Çünkü sadece bu böyle adamlar değil ; bunlara aldanan bunların mahiyetini iyiden iyiye bilmediklerinden dolayı kafaları karıştırılan kişiler var. O zaman bunlar için meseleyi ortaya koymamız gerekiyor. Yoksa bu iddia eden kişiyi muhatap almıyoruz, alınmaz… Zaten Üstad hazretlerinin lemaat kısmında, İngiliz baş papazına verdiği cevapta biz böyle kişileri diyo muhatap almayız; eğer iyi niyetli birisi olsaydı cevabı şöyle olurdu, diyip kişiyi muhahtaplıktan çıkartıyor. Bu bir kaidedir, usuldür, hakikattir. Bizimde aynı şeyi tatbik etmemiz lazım ama dediğimiz gibi aldatılanlar var onlar için bu dersler gerekli.
Yine Hazret-i Üstad diyor: “Elli altmış risaleler ki (o zamanda o mikdar yazılmıştı) öyle bir tarzda ihsan edilmiş ki, değil benim gibi az düşünen (Allah tarafından hususi manada verilmiş ki), benim gibi az düşünen ve zuhurata tebaiyet eden ve tetkike vakit bulamayan bir insanın belki büyük zekalardan mürekkep bir ehl-i tetkikin sa’y u gayretiyle çalışmasıyla yapılmayan bir tarzda te’lifleri (yazılmaları) doğrudan doğruya bir eser-i inayet ,( Allahın bir yardımı) olduklarını gösteriyor. Çünki bütün bu risalelerde bütün derin hakaik temsilat vasıtasıyla en ami ve ümmi en en amiyane (bilgisizlerin en alt kısmındakilere) olanlara kadar ders veriliyor bu risalelerde…”
- O ZAMAN NEDEN SADELEŞTİRİLMEYECEKMİŞ? “EEE BENİ HERKES ANLAMIYOR…”
- EEE BUYUR BU SÖZÜ NE YAPACAKSIN? SEN ÜSTADA HIYANET EDİYORSUN!!! ÜSTADI YOK SAYIYORSUN!!! ÜSTADI HAŞA CAHİL ADDEDİYORSUN!!! HALBUKİ CAHİLLİĞİN VE (MAKSADLI İNSANIN) TA KENDİSİ SENSİN !!! Bu adamlar doğrusu.. bu adamları cehennem bekler kanaatımız bu bizim. Bu kadar açık ifadeleri ezerek, yani menfi maksadına, gizli cereyanın
hesabına yürümek, yani hiç kabul etmez bir gaflet daha doğrusu dalalet ama gaflet diyorum ben gene.
Halbuki o hakaikin Risale-i Nurun herkese ders verdiği o hakaikin çoğunu büyük alimler tefhim edilmez, anlatılamaz deyip değil avama belki havassa da bildiremiyorlar, alimler bildiremiyor.
Risale-i nurun anlattıklarını, Risale-i Nur anlatırken herkes anlarken aynı meseleleri dâhi alimler dahi avama anlatamıyorlar niye? RİSALE-İ NUR ALLAH TARAFINDAN VE HUSUSİ BİR ŞEKİLDE GÖNDERİLDİ.
“İşte en uzak hakikatlerin en yakın bir tarzda en âmi bir adama ders verecek derecede benim gibi Türkçesi az , sözleri muğlak, çoğu anlaşılmaz ve sair hakikatleri dahi müşkilleştiriyor diye eskiden beri iştihar etmiş meşhur olmuş ve eski eserleri (yani Üstadımızın eski eserleri) vuzuh-u iştiharı tasdik etmiş. Bir şahsın elinde bu harika teshilat ve suhulet-i beyan elbette bilaşüphe bir eser-i inayettir. (Acabasız bir şekilde bilaşüphe Allahın bir hususi ihsanıdır) ve onun (yani Bediüzzamanın) hüneri olamaz ve Kur’an-ı Kerimin i’caz-i manevisinin manevi mu’cizeliğinin bir cilvesidir. Ve temsilat-ı Kur’aniyenin bir temessülüdür görünür hale gelişidir açıkça bilinir hale gelişidir ve in’ikasıdır ve zahire aksetmesidir”
Mektubat 373
İşte Hazreti Üstad te’vili, başka bir şekilde anlatılma yolu, mümkün olmayan bir sarahat ile çok açık bir ifade ile en zor mes’eleleri çocuklarada bildiriyor, bildirdiğini ifade ediyor. Çocuklara da bildirirse bunun anlaşılmaz, bunu böyle sadeleştirelim, diye olan iddia Üstadın bu açık ifadesiyle açığa çıkıyor ki;
BU İDDİA SAHİBİ ACAİB BİR ŞEKİLDE MAKSATLIDIR VE NURCULARI ALDATMAKLA YOLDAN ÇEVİRMEK İSTİYOR . O ZAMAN BU DOST DEĞİL. NUR DAİRESİNDE DOST DEĞİL. ACAİB BİR MEŞREB.
Ben onu, o kişiyi tesbit ettim de, şimdi açık açık söylemiyorum. Ama benim kesin kanaatim var, kesin acabasız .Çünki internette.. burda değil tevruzdayken.. tesbit ettim. İnternet vardı orda.. BAKTIM ÜSTADIN AÇTIĞI YOLU DARBELEMEYE ÇALIŞIYOR. Apaçık bir şekilde. Tam çağında kızlar lise kızları tam çağında onları ortaya koyuyor yani aynı çağda erkeklerle kızlar… Adeta yani ifsat etmek için bir yol takip ediyor. Bizim artık bunu ders yapmakla bilmek değil, bu açıkca bilindiği için bu bizim muhatabımız değil zaten. BEN BUNU MUHATAP ALMIYORUM. BEN BUNDAN ÇOKTAN VAZGEÇTİM. BİZ ARTIK ANLADIK TAMAMEN, FOYASI ÇIKTI MEYDANA. AMA ONUN AKIBETİNİN DE ÇOK FELAKETLİ OLACAĞINA KANAATİM VAR . AKİBETİ ÇOK FELAKETLİ OLACAK. NASIL OLACAKSA ARTIK ONU BİLMİYORUM. BİLDİRDİĞİNİ İFADE EDİYOR.
İDDİACILAR İSE HAZRET-İ ÜSTADA BAĞLILIK EDASIYLA.. ALDATMAK İÇİN YANİ… NURCULARI ALDATMAK İÇİN… BAĞLILIK EDASIYLA HALBUKİ BAĞLI DEĞİL..TAM TERSİNE… ÜSTADIN BÖYLE AÇIK BEYANLARINA MUHALEFET EDERLER…BÖYLE TUTARSIZ İDDİALARA KİM İNANIR ? HİÇ KİMSE.
AMA İNANANLAR VAR ..? İŞTE AKLI ERMİYOR. YANİ MESELENİN İÇ YÜZÜNÜ BİLMİYOR. MAHİYETİNİ BİLMİYOR ,ONUN İÇİN ZAHİRE BAKIP ALDANIYOR.
20:25 dk
“ Tarih sahasında emsali bulunmayan mevcud fitne (Şimdi var olan fitne) karşısında manen vazifeli olan ıslahatçı şahsiyetin (yani Bedîuzzaman Hazretlerinin) ilmî ve manevî kılıncı, asrın en dehşetli cereyanına karşı…”
Şimdiki cereyanın hadiste anlatılan, Adem a.s. ‘dan kıyamete kadar bir defa gelmiş. Bir daha gelmeyecek. O kadar dehşetlisidir bu. Şu anda içinde bulunuyoruz… acaib bişey. Ama (ekser) ve nurcular feveranda… He ya!
“…dehşetli cereyana karşı çare olabilecek meziyetlere inayet-i hassa ile sahip kılınmıştır.”
Bu da rivayettir. “Mehdi inayet-i hassaya mazhar edilecek.”
21:45 dk (şualar 748) “Evet bu asrın dehşetine karşı taklidi olan itikadın istinad kalaları sarsılmış…” sarsılmış derken, cereyan devreye girmiş. Şer cereyanı devreye girmiş. Böyle kişilerde onlara yardım etmişler. Acaib bir vaziyet ortaya çıkmış. Ama hepsi hikmetlidir. Ahirette hem cehennem var hem cennet var. Cennet ucuz değil. Cehennem de lüzumsuz değil. Üstadın ifadesiyle…
“…ve uzaklaşmış ve perdelenmiş…” yani bir bakımda fetrete benzer bir durum ortaya çıkmış. “…perdelenmiş olduğundan…” açık açık herkes bilemiyor artık. Bu hale gelmiş. “…Her mü’min tek başıyla dalaletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkiki lazımdır, ki dayanabilsin. Risale-i Nur bu vazifeyi en dehşetli bir zaman da…” şu anda en dehşetli bir zaman. Önceden.. Şimdi ben şöyle anlıyorum; ilk devrede münafıklar çok. Yani ……….23:45……. Süfyan cereyanı çok dehşetli hücum ediyor. Fakat giderek hızını kaybediyor, anlaşılıyor. Millet yavaş yavaş anlaşılıyor. O zaman hızını kaybediyor. “…Risale-i Nur bu vazifeyi en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte herkesin anlayacağı bir tazda…” ifade apaçık değil midir? Bu ifade Üstadın değil midir? Kitabın ismi var, herşeyi var, sayfası var. İfadesini okuyoruz. Daha ne olacak? Apaçık! “… herkesin anlayacağı bir tarzda…” Bu iddia tam bunun tersi… Herkes bunu anlamaz diyor… “…hakaik-i Kuraniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile ispat eder.”
Diye ortaya koyulan bu açık ifadeler karşısında Risale-i Nur iyi anlaşılmıyor diyenler mezkur beyanlarda geçen “herkesin anlayacağı bir tarzda” şeklinde diye tekrar edilen sarih ifadelere ters düşüyorlar. Yani maksadlıdırlar. Gizli, sinsi… Bunlara sinsi denir. Ve iddialarında kasıtlı olduğu açığa çıkıyor. Onun için bunlara cevap gerekmiyor. Ama dediğimiz gibi bunlara aldananlar var. Yoksa aslında bunlara git şurdan diyeceksiniz işini bitireceksiniz böylece. Bunların hakkı bu. Ama dediğimiz gibi bazıları aldanıyor.
“Nur Talebeleri tarafından soruldu ki: Nur risalelerinde denilmiş; Küfr-ü mutlakın dehşetli tahribatına karşı tamirci bir atom bombası Risale-i Nurdur. Onun bir numunesini isteriz…” (Nurcular soruyor üstada.) Elcevap: “ Asa-yı Musa mecmuaları hususen bir numunesi altıncı, yedinci ve sekizinci meseleler ve sekizinci ve onbirinci hüccet-i imaniye ki, en derin bir feylesof ile bir çocuk onlardan en derin hakikati anlayabilir ve vehim ve vesveseleri bırakmaz. Said Nursi” Nur Çeşmesi sf.5
28:00dk
“Evet Risale-i Nur avamdan en alim ve en münevverlere kadar her sınıfın kendi istidadı nisbetinde, istifade edebileceği bir eser külliyatıdır. İşte bu hakikatler içindir ki, nurları okuyan ve yazan nurcular dünyanın her tarafında gittikçe çoğalmaktadır” Nur çeşmesi 137
“Risale-i Nur şimdiye kadar hiçbir ilim adamının tam bir vuzuhla ispat edemediği en muğlak meseleleri gayet basit bir şekilde en ami avam tabakasından tut ta en ali havas kısmına alimlere kadar herkesin istidadı nisbetinde anlayabileceği bir tarzda şüphesiz ikna edeceği ve yakinî bir şekilde izah ve ispat etmesidir . Bu hususiyet hemen hemen hiçbir bilim adamının eserinde yoktur.” Sikke-i T.G. sf.249
“Kur’anın en büyük mu’cizelerinden birisi de, gençlik ve şebabetini muhafaza etmesidir. Ve o asırda inzal edilmiş gibi, her asrın ihtiyacını karşılayan bir vechesi olmasıdır. İşte, bu asırda meydana getirilen bir tefsirde; Kur’an-ı Hakîm’in asrımıza bakan vechesinin keşf edilip, avamdan en havassa kadar her tabakanın istifade edebileceği bir üslûbla izah ve isbat edilmiş olması…” Sözler ( 750 )
Gibi beyanlar sarih ve tevili imkansız bir şekilde Risale-i Nura kalem karıştırmanın, (sadeleştirme manasında) kapısını tamamen kapamıştır.
Bu ifadelerde şayan-ı teemmüldür:
“Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim sekiz sözü biraz uzunca nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.” Sözler ( 5 )
Üstad kimseyi davet etmiyor… İsteyenler!
“Birader, haşir ve âhireti basit ve avam lisanıyla ve vâzıh bir tarzda beyanını ister isen, öyle ise şu temsilî hikâyeciğe nefsimle beraber bak, dinle..” Sözler ( 48 )
(Bu büyük derlemeden seçilmiş.. Özet yapılmış yani.)
Risale-i Nurun ifade ve beyanlarının ekserisi beşerî anlayışla değil. Çünkü biz bunu Risale-i Nurda gördüğümüz şekliyle Üstadın ifadesiyle beraber diyeceğiz… Vehbidir! Risale-i Nur vehbidir. Yani ilham yoluyla gelmektedir. Gelmiştir! Yani Risale-i Nur İlm-i İlahiden geliyor…Yani beşer, Risale-i Nur ilm-i ilahiye hiç müdahele etmekte korkmaz mı, çekinmez mi? Yok!… Niye? Bu işlerde böyle bir şey yok. Böyle bir korkma hali yok, mesuliyet duygusu yok .
Risale-i Nurun ifade beyanlarının ekserisi beşerî anlayışta değil, vehbî yani.. İnayet-i İlahiye ile olduğunu nazara veren Bedîuzzaman Hazretleri diyor ki:
“ Kur’anın bir nevi tefsiri olan Sözler’deki hüner ve zarafet ve meziyet kimsenin değil; .” Yani insanlardan hiçkimsenin değil.
“..belki muntazam, güzel hakaik-i Kur’aniyenin mübarek kametlerine…” yani ifade şekillerine
“…yakışacak mevzun, muntazam üslûb libasları,…” ifade mecaz kullanıyor, elbise diye yazıya üslup diyor.
“..üslûb libasları kimsenin ihtiyar ve şuuruyla biçilmez ve kesilmez…” başka ne desin Üstad yaa! Yani eline sopayı alıpta sopayı mı kullansın?
“..belki onların (sözlerdeki hakikatlerin) vücududur ki, öyle ister (hakikatler öyle ister) ve bir dest-i gaybîdir ( görünmeyen ilahi bir kudret elidir) ki, o kamete göre (mana kametine göre)keser, biçer, giydirir.Biz ise içinde bir tercüman, bir hizmetkârız.” Mektubat ( 383 )
Yani zahirde görünüyor ya.. Üstad yazmış bunu felan diye düşünenler olur. Bakın bunu açıkça ve kat’i olarak anlatıyorum. Benden değil diyor. Yani Risaleler, ifadeler üslup bakımından tekrar gözden geçirilmelidir gibi çıkmış ve çıkacak muhtemel iddialara karşı Hazreti Üstadın önceden verdiği cevaplar ne kadar manidardır. Bundan kaç sene önce vermiş bu cevabı. Bediuzzaman Hazretleri şu hususları da ehemmiyet ile nazara verip der ki:
“Hem şimdi anlıyorum ki; eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde bana verilen Bedîüzzaman lâkabı benim değildi (bu lâkab Üstadın değilmiş), belki Risale-i Nur’un manevî bir ismi idi (Bedîuzzaman). Zahir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış (bu lâkab). Şimdi o emanet isim, (Bedîuzzaman ismi) hakikî sahibine iade edilmiş. ( Kim imiş hakiki sahibi? Risale-i Nur) Demek, Süryanîce bedî’ manasında ve kasidede (İmam-ı Ali Hazretlerinin kitabında) tekerrürüne binaen kasideye verilen Celcelutiye ismi işarî bir tarzda, bid’at zamanında çıkan Bedîülbeyan ve Bedîüzzaman olan Risale-i Nur’un hem ibare, hem mana, hem isim noktalarıyla bedî’liğine (emsalsizliğine) münasebetdarlığını ihsas etmesine ve bu isim bir parça ona da bakmasına; bu ismin müsemmasında (isimlenen kişide, isimlenen de) , Risale-i Nur çok yer işgal ettiği için hak kazanmış olmasına tahmin ediyorum.” Şualar ( 747 )
Derin bir feraset ve ilmî ve manevî ihtisas ve hatta Allahın sonsuz ilminden gelen ilhamat ile yazılan eserlerin mana camiiyetleri cihetiyle kazandıkları ve kullandıkları kelime, tabir, ıstılahlar ve cümleleri beşerî anlayışın basit kelimeler ifadeleri o ince manaları temsil ve ifade edemediği ehl-i ilimce malum ve müsellemdir.
Hem insanlar tekamül etmek için dünyaya gönderilmişlerdir. Mana camiiyetindeki eserleri dikkat, teenni ve devam ile okuyanlara zamanla mana ufukları açılarak tekamül ederler.SADELEŞTİRİLMİŞ BASİT ESERLER ÖNE SÜRÜLSE BU TEKAMÜL YOLUNU KAPATIR. MESELENİN BÖYLE İNCELİKLERİNİ GÖREMEYENLER DE BUNA
ALDANABİLİR. ÇOKÇA DİKKAT GEREKTİR, ALDANABİLİRLER. DİKKATSİZLİK GİBİ SEBEBLER İLE MANA İNCELİĞİNE VARAMAYANLARhakkında Bedîuzzaman Hazretleri diyor ki:
“ İyi kulak versen işiteceksin ki: Selefin zevklerine giden çok kelimatı veya hikâyatı veya hayalâtı veya maâni, ihtiyar ve zînetsiz olduklarından halefin heves-i şebabanelerine tevafuk etmediklerinden meyl-i teceddüde ve fikr-i icada ve cür’et-i tağyire sebeb olmuşlardır.” Muhakemat ( 26 )
Elhasıl: Böyle dini ve manevi meselelerde önce kitabî delil. Yani Allahın sonsuz ilim ve hikmetinden gelen naklî delilleri esas almak hakiki dindarlıkta zaruridir ve esastır. Yani akıl ve ilim (ilm-i beşerî) ahkam-ı diniyenin menşei değil, muhatabıdır. İlim muhataptır insana. Risale-i Nur dediklerini, beşerî düşüncelerden değil, Kurandan almıştır. Evet Bedîuzzaman Hazretlerinin bununla alakalı olarak çok beyanları var.
Mesela: “ Resail-in Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir.( Açık söylüyor Üstad burda. Anlamadık, anlamıyoruz tarafı yok) Belki semavî olan Kur’an’ın, şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir. Şualar ( 690 )
“Sözler hakkında tevazu suretinde demiyorum; belki bir hakikatı beyan etmek için derim ki: Sözler’deki hakaik ve kemalât, benim değil Kur’anındır ve Kur’andan tereşşuh etmiştir. Hattâ Onuncu Söz, yüzer âyât-ı Kur’aniyeden süzülmüş bazı katarattır. Sair risaleler dahi umumen öyledir.” Mektubat ( 369 )
“Risalet-ün Nur sair te’lifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitablardan alınmamış. Kur’andan başka me’hazı yok, Kur’andan başka üstadı yok, Kur’andan başka mercii yoktur. Te’lif olduğu vakit hiçbir kitab müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur’anın feyzinden mülhemdir ve sema-i Kur’anîden ve âyâtının nücumundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor.” Şualar ( 711 )
Bu naklettiğimiz örnek parçalar gibi hayli beyanlar var. Usanmamak için kısa kesiyorum deyip kesip bitirdik… El-Fatiha …