SIRLI HADîSLER

 

Sırlı ve hususî bazı hadîs-i şeriflerin varlığı, vaziyeti ve mânası hakkında bir izah. 

 

Bu bölümün hakikati, hadîs-i şeriflerde fiilen varlığı kat'î olduğu halde, muhaddislerce buna ayrı bir yer verilerek üstünde durulmamıştır. Yani, Hadîs Usûlü çerçevesinde değerlendirilip de, mütalaaya alınmamış olmakla birlikte, Sahabelerin büyüklerinden bir kaç zâtın bu mes'elede sözleri vârid olmuştur. Yani, kendilerinin Resulullah'dan işittikleri hususî bazı hadîs-i şerifleri sır halinde saklayıp herkese ifşa etmediklerine dair beyanları vardır. Az ilerde bu hususî ve sırlı hadislerin nelerden İbaret olduğu ve hadis şârihleri tarafindan haklarında söylenen çeşitli görüşlerini kaydetmekle beraber, bu ayrı ayrı görüşlerin umumî durum ve keyfiyetinden anladığımız bir noktayı burada arzetmek isteriz. Şöyle ki:

 

Her bir insanın ve her bir ailenin, hattâ her bir kabilenin, tâ hükûmetlerin bilinen umumî ahvalinden başka, bir de o ferdlere ve ailelere ve hükûmetlere mahsus hususî ve sırlı ve umumca bilinmeyen işlerinin ve mes'elelerinin varlığı kat'î olduğu gibi; öyle olması da zarurî ve lâzımdır.

 

Aynen bunun gibi tabiri caiz ise, İslâmiyet ailesinin veya hükûmetinin de, belli ve umumî ve herkesin öğrenip bilmesi zarurî olan işler ve hallerin yanısıra, bir de hususî ve yalnız bazı ferdlere hâs ve sırlı mes'eleleri de elbette ki olacaktır. Nitekim az sonra nakledeceğimiz büyük Sahabelerin ifade ve be  yanları, bunun böyle olduğunu göstermektedir.

 

Sual: Bu gibi hadîslerin umumiyeti itibariyle varlığını kabul ettik, amma varlıklarıyla beraber eserlerini, tereşşuhlarını gösteren örnekleri ve bariz delili olacak nümuneleri var mıdır?

 

Elcevab: Evet vardır.. ve bunlar ekseriya Sâdât-ı Ehl-i Beyt arasında hususî şekilde intikaUetmiş bazı dualar, virdlçr ve münâcâtİâİidır. Cevşen-ül Kebir Duası, İsm-i Rahman Duası, Kenz-ül Arş gjb dua ve münâcâtlar, bunların zâhıre çıkan ve tereşşuh eden kısımlarındandır. İsimleri verilen dualar gibi, daha hususî bazı zikır ve dualar da vardır. Hem de hiçbirisi de meşhur hadîs kitaplarında mevcud bulunmamaktadır.

 

Şimdi, bu bölümün hakikat ve mahiyetini gösteren sahih hadîs-i şeriflerden bazı nakiller yapmak istiyoruz:

 

I- Hazret-i Ebu Hüreyre demiş:

Meâli: "Ben Resulullah'tan iki kab (yani iki çeşit ilim) aldım. Bunlardan birisini neşrettim, söyledim.. amma ikincisini ise eğer neşretsem, izhar etsem, kellem gider, boynum vurulur."

 

Bu hadîs-i şerif başta Buharî'nin hadîsidir. Bu hadîs için şârihler kimisi: "Kıyamet alâmetleri ve fitneleridir", kimisi de "Ulûm-u esrar ve meknunat-ı hafiyedir" diye söylemişlerdir. Amma mutlak ekseriyet, bu hadîs-i şerifler istikbalde vuku' bulacak hâdiselerdir demişlerdir.

 

Yine Ebu Hüreyre'nin (R.A.) mânaca evvelki hadîs-i şerife yakın bir hâdisi de şöyledir:

Bu hadîste, Ebu Hüreyre (R.A.) üç kap veya torba ilim hıfzettiğini, bunlardan ikisini söyleyip neşrettiğini, geri kalanını ise, eğer neşretsem, kellem kesilirdi mânasındadır. (Bakınız: Umdet-ül Karî Şerh-i Buharî 2/185; Feth-ül Barî - İbn-i Hacer 2/11 ve İrşad-üs Sârî - Kastalanî 1/212)

 

2- Sahabelerin içerisinde "Sahib-i Sırr-ı Resulullah" lâkabıyla meşhur olan Huzeyfet-ül Yemanî'dir. Demek ki Resulullah'ın hususî sırlı sözleri de vardır. Ve bunları herkese ve umuma değil, bazı hâs Sahabelere söylemiştir. (Sahih-i Buharî 5/31 ve 6/171)

 

3- Hazret-i Huzeyfe demiş: "Ben istesem size Resulullah'ın bin hadîsini nakil edebilirim. Ama eğer ben bunları nakledersem, beni yalanlayacaksınız..." (Bakınız: Mecma-uz Zevaid 1/182)

 

4- Yine Hazret-i Huzeyfe'den nakledilmiş ki; demiş: "Resulullah(A.S.M.) bana kıyamete kadar vuku' bulacak olan hâdiseleri söyledi." (Müstedrek-ül Hâkim 4/426, Buharî ve Müslim'in ittifak ettikleri bir hadîs ayarındadır.)

 

5- İmam-ı Ali (R.A.) buyurmuş ki:

Meâli: "Ben eğer bildiğim herşeyi size anlatırsam, sizden bir taife benim için diyecek: "Amma da yalancı, amma da atıyor..."

Yine Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) demiş ki:

Bunun meâli: Ben eğer Ebu-l Kasım'ın (yani Resul-i Ekrem'in) ağzından her işittiğimi size söylese idim, sizler benim yanımdan çıkar ve der idiniz ki: "Ali, yalancıların yalancısı ve fâsıkların fâsıkıtır." Tefsir-i Ruh-ul Beyan - Burusevî 4/207 Şerh-i Mesnevî'den naklen.. .

 

6- Hazret-i Ömer (R.A.), Resulullah'ın münafıklar isim listesini yalnız Hazret-i Huzeyfe'ye hususî olarak verdiğini bildiği için, Huzeyfe'ye sormuş: "Ya Huzeyfe! Ben de acaba münafıklardan mıyım?.." Hazret-i Huzeyfe ise "Hâyır!" demiş. (Bakınız: Ez-Zevacir 1/29)

 

 

7- Mecma-uz Zevaid 1/141'de: "Bazı Sahabeler Resulullah'tan her işittiklerini ifşa etmeyip nakletmediklerini.." yazmıştır.

 

Yani: "Ben Resulullah'ın hadîslerinden hıfzettiğim bir çoğu vardır ki, onları size söylemedim. Eğer bu sakladığım hadîslerden bir tanesini de size ifşa edip söylesem, beni taşlarla recmedeceksiniz..." (Bakınız: Müstedrek-ül Hâki 1/509 ve 3/509) Bu hadîs Şeyheyn'in şartları ayarında bir hadîs olduğunu, İmam-ı Zehebî dahi ikrar etmiş.

 

 

9- Muhyiddin-i Arabî demiş: "Ebu Hüreyre ve İbn-i Abbas, Resulullah'tan aldıkları birçok esrarı sıkı sıkıya saklamışlardır..." (Anka-u Mağrib - Muhdiyiddin-i Arabî sh: 20)

 

 

10- Muhtasar-ı Tezkiret-ül Kurtubî 1/92 ve 118'de İmam-ı Kurtubî demiş ki: "Sahabeler tâ kıyamete kadar, gelecekte olacak bütün hadîsleri biliyorlardır. Lâkin bunları teşhir etmediler..."

 

 

11- Bu hususî ve gizli sırların bir derece tezahür etmiş iki misalini vererek, bu bahsi bitirmek istiyoruz.

 

 

Birincisi: İmam-ı Ali (R.A.) Ercûze Kasidesinde tahdis-i ni'met kabilinden izhar ettiği acib bir hâdiseyi, onun bir beytinde şöyle dile getirmiş:

Yani: Cebrail (A.S.) "Sekine" namındaki İsm-i A'zamı Resulullah'a getirdiği vakit, ben de yanında idim. Bana Cebrail (A.S.) dedi ki: "Al yâ Ali! Bu yüce olan Rabbin Sekinesi'dir." (Mecmuat-ül Azhab 2/512 ve 590)

 

 

İkinci Misal: Tarikat-ı Nakşibendiye'nin hafî zikrinin asıl menşei hususunda, onun büyük ülema ve evliyaları şöyle bir rivayet nakelderler ki: Peygamber (A.S.M.) ile Ebubekir-i Sıddık Hicret hâdisesinde sığındıkları mağarada, Ebubekir'in çok telâş ettiğini gören Resulullah, ona hususî ve sırlı

şekilde hafî olan zikr-i kalbîyi tâlim etmiş. Ebubekir kalbî olan bu zikri yapmaya başladıktan sonra, telâş ve korkuları zâil olmuş. Hazret-i Ebu Bekir (R.A.) bu sırrı kimseye söylememiş. Bu hâdiseden 14 sene sonra, yalnız bir Selman-ı Fârisî'ye (R.A.) Resulullah'tan (A.S.M.) aldığı şekilde tâlim etmiş. İlh... (Bak: Mektubat-ı İmam-ı Rabbanî 1/90 ve İbrahim Hakkı'nın Marifetnamesi sh: 440)

 

Risale-i Nur'un Kudsi Kaynakları A. Badıllı (S.285-289)

 

 

 

Hem nakl-i sahih ile İmam-ı Ali için dua etmiş ki:

 

اَللّٰهُمَّ اكْفِهِ الْحَرَّ وَالْقَرَّ

 

Yani: "Ya Rab! Soğuk ve sıcağın zahmetini ona gösterme." İşte şu dua bereketiyle, İmam-ı Ali kışta yaz libasını giyerdi, yazda kış libasını giyerdi. Der idi ki: O duanın bereketiyle hiçbir soğuk ve sıcağın zahmetini çekmiyorum.

Mektubat ( 146 )

 

 

Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü, Kaside-i Ercuze'sinde اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا deyip, bu zamanda tamim edilen ecnebi harflerine bakıp, bu cümledeki harflerin cifrî ve ebcedî rakamlarının bu zamana parmak basmalarıyla vaki' cereyan-ı küfriyaneye işaret ettiği gibi; hem Ercuze'sinde, hem Ercuze'yi teyid ve takviye eden Kaside-i Celcelutiye'sinde sarahata yakın

 

تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً ٭ تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرًّا تَنَوَّرَتْ fıkrasıyla, o cereyanın karşısında vücudu ziyasıyla anlaşılan ve zulmetin pek şiddetli ve sisli, yakıcı dehşetine karşı sönmeyen ve gittikçe zulmeti yararak dünyayı ziyalandırmaya çalışan Risale-i Nur'a ve müellifine hususî iltifatını

 

اَقِدْ كَوْكَبِى بِاْلاِسْمِ نُورًا وَبَهْجَةً مَدَى الدَّهْرِ وَاْلاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ deyip, âhirzamana kadar Risale-i Nur'un bedî' bir surette ışık vermesini ve yanmasını dua ve niyaz eden ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın en mühim bir şakirdi ve ulûmunun birinci naşiri olan Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü, bidayet-i İslâmda Kur'anın aleyhine açılan çok kapılara karşı mübarek İsm-i a'zamı şefi' tutup kahramanane ve merdane Hakaik-i Şeriatı ve Esas-ı İslâmiyeti muhafazaya çalıştığı gibi, âhirzamanda bütün bütün Kur'ana muhalefet eden zındıka cereyanına karşı, aynı İsm-i A'zamı şefi' ve melce' ve tahassüngâh ittihaz edip cerhedilmez Kur'anın i'cazından gelen ve hâtem-i mu'cizeyi gösteren Risale-i Nur'un sönmez nuruyla ve susmaz lisanıyla şecaatkârane mukabele ve mukavemet edip, yerin yüzünü yakıp çok çiçekleri kurutan zındıka nârını, İsm-i A'zamın kibriyalı, azametli nuruyla ve İsm-i Rahman ve Rahîm'in şefkatli ve re'fetli tecellisinden nebean eden âb-ı hayat ile söndüren; ve yanan yerlerde kuruyan nehir ve bağ çiçeklerine mukabil, dağlarda ve kırlarda sema yağmuru ve rahmetiyle hararete mütehammil ve şiddet-i bürudete dayanıklı çiçekleri yetiştiren Risale-i Nur'u görmesi ve şefkatkârane ve tesellidarane ve kerametkârane bakması, Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın makam-ı velayetinin iktiza ettiğini hakkalyakîn gösterir.

Lem'alar ( 448 )